Aydın Bey’in değerli arkadaşları

Kürt meselesi bir gün çözüme kavuşursa, Aydın Bey’in değerli arkadaşları muhtemelen (muhtemelen değil mutlaka), “Bu iş hallolduysa, patronumuz sayesindedir” diyecektir ya da demeye getirecektir.

İşte buraya yazdım...

Günü geldiğinde bakar ve yanılıyorsam yüzüme vurursunuz.

Ben de hiç düşünmeden özür dilerim.

Müzakerelerin başladığı haberi, toplumu beklenmedik bir biçimde motive etti ve ilk kez “bu iş halloluyor galiba” yorumlarının öne çıkmasına yol açtı.

Bu “kötügazeteci cümlesi” bana ait... Artık böyle yazılar okuyoruz, kötü ve sakat cümleler (ifadeler) içerse de, söylenenlerden umutlanıyoruz.

İlk kez çözüme bu kadar yaklaşıldı.

İlk kez PKK’nın “koşulsuz silah bırakmasından” söz ediliyor.

İlk kez “analar ağlamasın” diskurunun, Kürt anaları da içerdiği, içermesi gerektiği dillendiriliyor.

İlk kez İmralı’nın denklemin ağır tarafını oluşturduğu resmi düzeyde kabul görüyor.

İş buraya kadar geldiğine göre, bize düşen “Hadi inşallah” demek ve sorumluluğu elden bırakmamak olmalıdır.

Kendisini “sorumlu” hissedenlerden biri de, Doğan Medya Grubu’nun Onursal Başkanı Aydın Doğan.

Kaç gündür, grubun gazetelerinde ve televizyonlarında, Onursal Başkan’ın bir “iç yazışma” olarak kaleme aldığı mesaj konuşuluyor.

İsterseniz önce, bu kıymetli iç yazışmayı hatırlayalım.

Buyuruyor ki Aydın Bey, “Değerli arkadaşlarım... / Ülkemizde, son günlerde terör sorununun çözümü ve Kürt sorunu ile ilgili önemli bazı gelişmeler yaşanıyor. Sürecin seyrini objektif biçimde izlemek ve özgürce yorumlamak temel işlevimiz olmakla birlikte ülkemizin menfaatleri açısından yüksek derecede sorumlu bir yayıncılık çizgisi izlemek de görevimizdir. / Söylemimizi, sözcüklerimizi seçerken yaratacağı algıyı göz önüne alarak hareket etmeliyiz. / Hepinizin gazetecilik ilkeleriyle birlikte yüksek sorumluluk içinde hareket edeceğinize güvenim tamdır. / Sevgilerimle.”

Bir “iç yazışma” olarak kaleme alınan, bir “iç yazışma” olarak kalması gereken mesajın bu kadar “dışarlıklı” olması ve grubun piarına dönüşmesi, sizi bilmiyorum beni fena halde gülümsetiyor...

Nasıl gülümsetmesin!

Hadi işin “piar” kısmını geçtik... Bu meselenin (Kürt meselesinin), kronik bir mesele hüviyeti kazanmasında en büyük payın, kurulduğu günden beri “şiddet dilini” benimsemiş ve “Türkiye Türklerindir” mottosundan vazgeçmeyen grubun en önde gelen mevkutesine ait olduğunu Aydın Bey ya bilmiyor, ya da bilmezlikten geliyor.

Bence biliyor...

Bir şahidiz ki, grubun gazeteleri ve televizyonları, “yüksek sorumluluk” ve “gazetecilik ilkelerine bağlılık” konusunda, bütün sınavlardan çaktılar. Neyse...

Mesaj dolaşıma sürülür sürülmez, Aydın Bey’in değerli arkadaşlarından biri, “Teşekkürler Aydın Bey” diye bir yazı yazdı.

Bir diğer “değerli arkadaş” da, bizzat patronunun ağzından aldığı ikinci bir mesajı kamuoyuyla paylaştı: “Hayal kurmuyorum ama bu iş mutlaka hallolmalı...”

Ben de hayal kurmuyorum ama Kürt meselesinin çözüm sürecine girmesi, dilerim Aydın Bey’in değerli arkadaşlarında da bir “ıslah-ı nefs süreci” başlatır.

Birincisi, “Vay Şerefsiz” türü manşetlerden, “töplümsel süreç” türü sarakaya almalardan, “Ahmet Türk’e atılan yumruk kamuoyunun duygularına tercüman olmuştur” türü kışkırtmalardan vazgeçecekler.

İkincisi, “Türkiye Türklerindir”  lejandından rahatsız olacaklar.

Önce “rahatsızlıklarını” dile getirsinler.

Bu bile yeter...