Sadece Yýlmaz Erdoðan’ýn dile getirdiði gerçekler üzerinden kopan fýrtýna bile tiyatro tartýþmasýnýn da, fevkalade lüzumsuz olmakla birlikte muhafazakar sanat tartýþmasýnýn da istikametini deðiþtirmeye yetti.
Yýlmaz Erdoðan’ýn sözleri malum. “Sinema setinde günde beþ kez ezan için durursun, ‘Aziz Allah’ dersin, beklersin, çay içersin ama filmde duyulmaz o ezan. Bir yabancý buraya geldiðinde mutlaka bir Ýstanbul sabahý uyanýp ezaný çeker. Sen de Batýcý kafalý biri isen ‘bunlar da bizi böyle gösteriyor’ dersin... Bu iþ din eþittir yobazlýk denklemine kadar gitti. Hepimize yansýyan din deyince gözümüzün önüne Cumhuriyet dönemi filmlerindeki deli, kötü kiþiler geldi...”
Kim aksini söyleyebilir ki? Türk sinemasýný da, Türk tiyatrosunu da, hatta istisnalar hariç Türk romanýný da biliyoruz. Sadece bugününü deðil, bütün Cumhuriyet tarihindeki geçmiþini de biliyoruz. O sanatýn mantýðýnda din yoktur; varsa da bir kötülük, gericilik, yobazlýk nesnesidir. Dindar profiller, yalanýn, ikiyüzlülüðün, geri kalmýþlýðýn sembolleridir.
Yýlmaz Erdoðan yerden göðe kadar haklýdýr, az bile söylemiþtir. Kendi hesabýna bir özeleþtiri de yapmýþtýr.
Peki, içinde bulunduðu dünyanýn insanlarýndan bu durum karþýsýnda nasýl bir tavýr beklersiniz? Böylesine açýk ve yalanlanmasý zor bir gerçek karþýsýnda ne yapmalarý umulur?
En azýndan sessiz kalabilir veya “Evet, aslýnda din konusu biraz eksik kaldý” gibi þeyler söylemeleri beklenebilir mi?
Beklenir de bizimkilerden deðil. Gerçek sinemacýlardan, gerçek sanatçýlardan, gerçek aydýnlardan beklenir. Hatalarýný kabul etme erdemine sahip insanlar bu dünyada var ama ne yazýk ki Yeþilçam’da oturmuyorlar...
Bunu demek þöyle dursun belden aþaðý vurmanýn en bayaðýsýný yaparak, Erdoðan’ý iktidara yakýnlaþmaya çalýþmakla suçluyorlar.
Ýleri gidip kendi halet-i ruhiyesini ifadesine yansýtarak “Yýlmaz yoksa korkuyor musun?” diye soran da var. Oysa hepimiz biliyoruz ki “Yýlmaz”ýn adý demokrasiyle birlikte pekala anýlabildiði için korkmasýna gerek yoktur.
Bu iflah olmaz kafaya en hassas soruyu Yeni Þafak’tan Salih Tuna sormuþ: “Yýlmaz Erdoðan bunlarý daha evvel söyleyebilir miydi?”
Mesele budur. Eskiden söyleyenlerin; söylemek þöyle dursun suratýný asanlarýn bile aforoz edildiði Türkiye’den, sýnýf despotizminin yýkýldýðý Türkiye’ye ulaþýldý. Öyle bir noktaya gelindi ki gerçekler karþýsýnda heybelerinde belden aþaðý vurmaktan baþka malzeme kalmadý.
Yýlmaz Erdoðan’ýn sanat zekasý, mizah gücü, sinema-tiyatro kalitesini açýklamak için iktidar iliþkisine ihtiyaç yok...
Ama gerçeði sorgulamak, dönüp kendilerine bakmak yerine, akýllarýna hemen iktidar iliþkisi geliyor. Çünkü, baþkalarýný da kendileri gibi zannediyorlar. Çünkü baþka bir iliþkiye inanmýyorlar. O protest, muhalif kisveler yanýltmasýn... Onyýllardýr devletle iþ tutarak sanat yaptýklarý için herkesin ancak böyle yapabileceðini düþünüyorlar. Muhalefetleri sadece bu ülkenin deðerlerine ve o deðerleri temsil eden insanlaradýr. Devlete deðil, sahip olamadýklarý devlete muhaliftirler.
Peki, ülkesinin gerçeðine yabancý ve düþman olanlarýn ürettiði þeye sanat denir mi? Bir endüstri düzenine mahkum olduktan sonra yalan yanlýþ ne varsa hepsini amentü gibi kabul eden, tek kelime özeleþtiri yapamayan, yapana da hücum eden insanlara sanatçý denilebilir mi?
Anlaþýlan o ki Türkiye’nin sanatçýyý devlet memurluðundan kurtarmaktan da önce zihinleri yerli olmak kompleksinden kurtarmak gibi acil bir sorunu var.
Dönelim þimdi baþa. Dönüp, öyle bitirelim.
Bu yabancýlaþmýþ ve þartlanmýþ zihnin tiyatro ve sanat konusundaki sözlerine itibar edilebilir mi?