Ayý yavrusunu severken öldürür

Trump, seçim kampanyasýnda Kudüs’ü Ýsrail’in baþkenti olarak tanýyacaðýný vaat etmiþti, þimdi bu sözünü tutuyor. ABD büyükelçiliðinin Tel-Aviv’den Kudüs’e taþýnmasýyla, ne kadar tutarlý bir baþkan olduðunu gösteriyor. 

Kuþkusuz Trump bu adýmý iç politika nedeniyle attý. Sallantýya girmiþ iktidar koltuðunu kaybetmemek için kendisini Baþkan seçen kesimlerin arzularýný teker teker yerine getiriyor. Ancak Kudüs öyle bir konu ki, iç politikayla sýnýrlý kalmasý mümkün deðil. 

ABD’nin Kudüs’ü Ýsrail baþkenti olarak tanýmasý, öncelikle simgesel bir anlam taþýyor. Bu, üç semavi din açýsýndan da kutsal sayýlan kentin sahibi Ýsrail’dir demek oluyor. Dolayýsýyla kentin kutsallýðý Yahudilere emanet edilirken Hristiyan ve Müslümanlarýn ibadet ve inançlarý manevi anlamda bir alt kategoriye indirgeniyor. 

Trump’ýn inancý bu yönde olabilir. Hatta zaten Kudüs’ün fiilen Ýsrail denetiminde olduðu düþünülürse, bölgeyi ziyaret eden herkesin izni zaten Ýsrail’de. Kýsacasý Trump fiili bir duruma hukuki bir statü kazandýrdý denebilir. Hal böyle olunca da, esas sorun ortaya çýkýyor. 

Kudüs’ü merkeze koyma

Bir yandan baþkalarýnýn inançlarýyla ilgilenmediði hissi veren Trump, bir yandan da Filistin sorununun önemli baþlýklarýndan birisini taraflarýn anlaþmasýna býrakmadan çözdüðünü düþünüyor. 

Kudüs, Filistin-Ýsrail barýþ görüþmelerinin hemen hepsinde çözümünün zorluðu nedeniyle sonraya býrakýlmýþ bir konuydu. Uzun sorun listesindeki baþlýklar görüþülürken de pazarlýklara konu edilmemesi ilkesi benimsenmiþti. Trump’ýn hamlesi, bir gün olur da yeniden taraflar barýþ masasýna oturabilirse, Kudüs’ü pazarlýklara dahil etti. 

Filistin tarafý, topraklar, yerlerinden edilmiþ yurttaþlarýn geri dönüþü, su ve tarým arazileri ve Gazze gibi nice yaþamsal konuyu görüþürken bir de önlerine Kudüs meselesi gelecek. Bu da Filistinlileri tercih yapmaya zorlayacak. Ya, devlet olarak var olmanýn koþulu yaþamsal bazý taleplerinden vazgeçmek zorunda kalacaklar ya da Kudüs’ten. 

Hiçbir liderin Filistin halkýný Kudüs’ten vazgeçme pahasýna baþka konularda kazanmaya ikna etmesi kolay deðil. Bu da, olur da bir barýþ sürecine girilirse, daha baþtan Filistin tarafýnýn elini daraltan bir durum. 

Þiddeti davet etme

Tüm bunlarýn yaný sýra, Trump’ýn attýðý adýmýn sadece diðer dinler ve Filistinliler açýsýndan olumsuz yönleri bulunmuyor. Bundan böyle Ýsrail’in ve dünyanýn baþka yerlerinde yaþayan Yahudilerin daha fazla hedef haline gelmelerine de yol açýyor. 

Dünyadaki terör ve þiddet olaylarýný ýsrarla Ýslam’la iliþkilendirme eðiliminde olanlar, artýk Kuran’ý kurcalamayý býrakabilirler. Zira teröristlere yeni bir motivasyon kaynaðýný bizzat kendileri vermiþ durumdalar. 

“Bütün teröristler Müslüman ise o zaman sorun Ýslam’da” politikasý uygulamak, Kudüs’ü herkesin olmaktan çýkarmak, anti-göçmen politikalarýyla çoðunluðu Müslüman olan insanlara eziyet etmek, Ortadoðu ülkelerini iþgal etmek, bombalamak þiddet için zaten yeterince mümbit bir arazi sunuyor. Ayrýca, Müslüman çoðunluðu olan her ülkede liderleri muhatap almak, haritalarla ilgilenmek ve halklarý hiçe saymak da cabasý iken, þiddetin azalacaðý varsayýlamaz. 

Anlaþýlan Trump, Bush ailesinin çýkaramadýðý Armageddon Savaþý’nýn peþinde. Sorun þu ki, attýðý adýmlardan en fazla zarar görecek olan en fazla desteklediði olabilir. Ýran meselesinde kaybettiði müttefiklerinin Kudüs konusunda da kendisini yalnýz býrakacaðý düþünülürse, karþýsýna aldýðý kesimin geniþlemesi söz konusu... Bunun ne Ýsrail’e yararý var, ne de kazananý olan bir oyun.