Yunanistan’ýn aykýrý sanatçýsý The Boy ile !f Ýstanbul kapsamýnda gösterilecek Higuita filmini konuþtuk.
!F Ýstanbul programýndaki en zor lokmalardan biri Higuita adlý film. Yunanistan’ýn ünlü yönetmenlerinden Pandeli Vulgaris’in oðlu Aleksandros Vulgaris kendine Oðul/ The Boy diyen, temel uðraþlarý sinema ve müzik olan bir sanatçý. Ablasý Aleksandra Vulgaris de yeni Yunan sinemasýnýn içinde yer alan bir yönetmen. Ýlk iki filminden sonra sinemadan soðuyup kendini müziðe verdikten sonra 2012 Selanik Film Festivali’nde bu son derece özgün ama bir o kadar zor filmle yeniden dilini bulmaya çalýþýyor. Fantastik sinemayý seven ve Hollywood’un realist fantezi yaratmasýna karþý çýkan The Boy ile Kasým ayýnda Selanik’te konuþtuk.
-Bu proje nasýl doðdu?
Bir tiyatro oyunundan. Ayný oyuncularla George Orwell’in 1984’ünü sahneye koyduk. Dört ay prova yaptýk, iki ay da sahneledik. Kendi yorumumuz olduðu için kitabýn dýþýnda da kendi fikirlerimizi ekledik. Daha önce oyun yönetmemiþtim, bir süre sonra kalkýyor olmasýndan hoþlanmadým. Bir filme dönüþtürmek istedim. Yapýp yapamayacaðýmýzdan emin deðildik. Daha önce yaptýðým iki film yüksek bütçeli deðilse de bir prodüksiyonu olan filmlerdi. Yazýn Andros Adasý’nda ekipsiz ve beþ kuruþsuz çekim yaptýk, tadýný çýkarmaya baktýk! Bir önceki filmim yüzünden psikolojik sorunlar yaþadým, film yapma fobisine kapýldým, üç yýl terapi gördüm.
-Gerçekten mi?
Evet, bu biraz da ‘Sinemaya dönebilir miyim?’ provasýydý. Altý yýldýr müzikle uðraþýyordum. Bir anlamda yeniden baþlangýç filmim oldu.
-Filmde müziði de çok baskýn biçimde kullanmýþsýnýz. Filmin ritmi, metni müzikal nitelik taþýyor. Bazý bölümleri de klip gibi... Yer yer þiirsel, yer yer müzikal, yer yer teatral olan bir deneysel sinema örneði bu. Özgün ama tuhaf, sýra dýþý bir tarzýnýz var. Nasýl bir estetik kurdunuz?
Filmi tek baþýma çekmeye karar verince bir görüntü yönetmeni ve ýþýk ekipmaný olmamasýnýn yarattýðý zorluklarla baþa çýkmam gerekti. Sadece gündüz çekimi yaptým. Doðal ýþýðý çeþitlendirebileceðim mekanlarý, örneðin aðaç altlarýný tercih ettim. Ses, benim için çok önemliydi, ama sesçim de olmayacaktý! Dublajý çok severim, sinemada birkaç istisna dýþýnda yeterince yaratýcý kullanýlmamýþtýr. Bir önceki filmim deoyuncularýmdan sakinleþtirici almýþ gibi dublaj yapmalarýný istemiþtim. Bu filmde oyuncularýmdan tiyatrodaymýþ gibi hatta daha yüksek oynamalarýný istedim çünkü seslendirmede neredeyse hiç tonlama yaptýrmadan, okur gibi tek sesli bir dublaj tercih ettim. Soundtrack bu deneysel demeyelim de zor filme bir tür gürültü gibi eþlik etsin istedim. Tiyatroda kullandýðýmýz gibi çok duygusal, piyanoda çalýnan, klasik tarzda müzik ekledim. Metin ve müzik dýþýnda hiçbir ses almadým, ne deniz ne rüzgar... Sonra baktým da albüm yapar gibi olmuþ, yýllardýr yaptýðým müziðin tarzýna benzemiþ...
ÖNEMLÝ OLAN DUYGUDUR
-Teknik yönden böyle yalýn çalýþtýnýz ama filmin metninin hazmý kolay deðil, her þeyi kapsýyor. Kýyamet sonrasý bir dünyayý, trajedi ve mitleri, o totaliter rejimi, taxidermist isyancýlarý kafanýzda harmanladýðýnýza göre biz izleyicilerden daha berrak bir görüþe sahip olmalýsýnýz... Özellikle Yunanca bilmeyip altyazýyý okumak zorunda olanlarý yoruyor...
Doðrusu altyazý okuyanlarý düþünmedim... Çok film izlerim, her dilden her türden... Ama ben filmleri anlamaya hiç takýlmam. Önemli olan duygudur. William Burroughs bir söyleþisinde fütüristik bir iletiþim biçiminden söz ederken, lisanýn eskidiðini ve aþýlmasý gerektiðini vurgular. Ben de anlamak yerine hissetmeye odaklanýrým filmlerde. En sevdiðim filmler dili aþmýþtýr...
-Örneðin?
Kubrick’in 2001: Uzay Macerasý, Cronenberg’ün Videodrome’u, Polanski’nin Kiracý’sý. Yakýn zamanda beni deðiþtiren ve film dili üzerine düþündüren de Andrzej Zulawski’nin Posession’ý ve On the Silver Globe’u oldu. Beni en çok etkileyen lisaný kullanma biçimiydi. Ýlk izlediðimde çeviri hatasý sandým. O imgelerle o sözleri söylediklerine inanamadým. Müziðimde de kullandýðým güfteler sayýklamayý andýrýr. Belki de bunlar her þeyin irrasyonel olduðu bir dönemde dünyayý daha iyi anlamamýzý saðlar! Etrafýmýzda olan biteni böyle kavrarýz.