Ayný sürecin ve ayný merkezin ürünleri olarak; 17 Aralýk ve IÞÝD...

Tam bir yýldýr devam eden teknokrat hükümet arayýþlarý ve buna baðlý kalkýþma-darbe-yargý marifetiyle hükümeti devirme senaryolarýndan sonra böyle bir final bekliyor muydunuz diye sormak gereksiz sanýyorum; evet bunu bekliyorduk. Ýlkönce Musul-Kerkük bölgesinde olan bitenin adýný koymak gerekir. Bu çok açýk olarak uluslararasý bir saldýrýdýr ve esasýnda geçen yýl Haziran ayý baþýnda baþlayan, Türkiye’yi köþeye sýkýþtýrma sürecinin sýnýrlarý aþan daha büyük bir versiyonudur. Öncelikle þunu söylemek gerek; IÞÝD denen yapý özünde paramiliter-lejyoner silahlý kalkýþma örgütüdür. Bu tür yapýlar, Sovyetlerin daðýlmasýndan sonra Afganistan’dan baþlayan ABD iþgali-hegemonyasý sürecinde giderek yoksullaþan ve yoksullaþtýkça ‘balkanlaþan,’ bölünen bütün Önasya, Kafkasya, Ortadoðu coðrafyasýnda ortaya çýkmýþtýr. 

IÞÝD; paramiliter bir örgüt 

Dini ve milliyetçi saikleri kullanan Batý istihbaratlarý, adeta bütün bu büyük coðrafyada bu örgütleri Frankenstein olarak ortaya çýkarmýþlardýr. El-Kaide böyle bir örgüttür. Yine bu bölgede Sovyetlerin daðýlmasýndan sonra ortaya çýkan ve eski Sovyet Cumhuriyetlerinde, Rusya’nýn baskýsýna karþý milliyetçi saikleri kullanan ve çoðunlukla Rusya’ya karþý kör  terör kullanarak amacýna varacaðýný sanan örgütler de ayný sürecin ve ayný merkezlerin ürünüdür.

Bu yapýlarý çoðunlukla, baþta ABD ve Ýngitere olmak üzere, batýlý geliþmiþ ülkelerin istihbarat teþkilatlarý kontrol eder. Bu yapýlarýn en önemli ortak özelliði, mezhep ya da etnik bir temel üzerinden ama homojen olmayan, daðýnýk hatta serseri-lümpen bir tarz seçerek örgütlenmelidir. Bu örgütlenme modeli, örneðin CIA gibi  personel devþirme ve teknik imkanlarý çok geniþ istihbarat örgütlerinin zaten tercih ettiði bir modeldir. Tabii ki, El Kaide’den, IÞÝD’e oradan Kafkas coðrayasýnda her tür milliyetçi terör örgütüne kadar bu paramiliter yapýlarýn insan kaynaðý, bütün bu bölgenin parçalanarak, iþgal edilerek yoksullaþtýrýlýp insanlýktan çýkarýlan genç nüfusudur. Ýþte IÞÝD denen paramiliter yapýnýn, Suriye iç savaþýndan baþlamak üzere, hýzla ortaya çýkmasýnýn arkasýnda bu gerçeklik vardýr. IÞID, bu anlamda siyasi bir gerçeklik olduðu kadar, iktisadi ve sosyolojik bir gerçeklikdir de...

Ýþte bu tespiti yapmadan K. Irak’ta olanlarý ve bundan sonra olacak olanlarý anlatamayýz, derin mezhep çatýþmasý tahlillerini artýk geçelim; bu, yukarýda kýsaca izah ettiðim paramiliter örgütler aracýlýðýyla baþlatýlan bir enerji ve pazar savaþýdýr ve bu savaþýn hedefi doðrudan Türkiye’dir. Tabii ki bu savaþ aslýnda, tam da geçen sene bu zamanlar, bildiðiniz ayaklanma ile baþladý, Türkiye’de tekelci sermayenin ve onun medyasýnýn Erdoðan Hükümeti yerine, teknokrat hükümet talebi ile devam etti; sonra 17 Aralýk’ta ABD merkezli bir örgütün elindeki yargý ve medyayý kullanarak yapmaya çalýþtýðý darbe ile doruða vardý ama baþarýsýz oldu. Ýþte bu baþarýsýzlýktan sonra 17 Aralýk darbesini tasarlayanlarýn yapacaðý tek þey, içeride Kürt kartýný yeniden devreye sokmak, dýþarýda ise, IÞÝD gibi bir paramiliter örgütü Türkiye’nin Irak’taki ekonomik ve siyasi merkezlerine saldýrtmaktý. Evet, Musul ve Kerkük’deki enerji merkezleri, petrol yataklarý Türkiye’nin ekonomik merkezleridir. Bu tarihsel olarak da böyledir güncel olarak da, gelecek için de böyledir. Musul elçiliði de Türkiye’nin bölgedeki resmi siyasi merkezidir. IÞID, doðrudan bu iki hedefe saldýrdý. Ýþte mesele bu kadar açýk, net bir savaþ ilanýdýr.  

Türkiye’nin ekonomik ve siyasi merkezlerine saldýrýldý...  

Düþünün yalnýz Kerkük-Yumurtalýk petrol boru hattý, günlük1,5 milyon varil kapasiteli ama buradaki randýman, geçen sene,  300-400 bin varil düzeyinde idi. Bunun da en önemli nedeni, buraya yapýlan sabotajlar, engellemelerdi.  

Yani baþta ABD ve Britanyalý petrol devleri ve bunlarý takip eden Suudi Arabistan-Rusya cephesi Irak arzýný denetliyordu ve bu arzýn hiç bir þekilde ticarileþmesini istemiyordu. Ayný þeyi, Ruhani’ye kadar, Ýran için de söyleyebiliriz. Ýran’ý mollalarýn eline, içe kapalý bir savaþ ülkesi olarak, bunun için býraktýlar. Bugün Hazar enerji kaynaklarý, Irak enerji kaynaklarý, Doðu Akdeniz ve Ýran enerji kaynaklarý dünya ekonomisine, Türkiye ile dahil olmaya baþlamýþtý.  Ve Birinci Dünya Savaþý’ndan sonra Britanya’nýn, Ýkinci Dünya Savaþý’ndan sonra da Britanya-ABD ve Rusya’nýn bölgede kurguladýðý enerji oyunu bozuluyordu. Bir önceki oyunu, Britanya ve Batý yenilen Osmanlý’nýn üzerinden kurgulamýþlardý ve askeri vesayet altýndaki-oligarþilerin yönettiði ‘eski’ Türkiye’de bu oyunu sürdürmüþtü... 

Britanya’nýn Lozan’ý yerle bir oluyor...

Büyük Britanya Ýmparatorluðu, Türkiye ile masaya oturacaðý Lozan anlaþmasýna giderken önüne iki temel amaç koymuþtu. Birincisi, bugün Kuzey Irak bölgesinde bulunan-özellikle Musul- enerji kaynaklarýnýn kendi denetimlerine geçmesi, ikincisi Boðazlarýn kontrolünün Türkiye dýþýnda ama Türkiye’nin de ortak olduðu bir komisyona verilmesi... Britanya, Lozan’da bu iki temel amacýný da gerçekleþtirdi. Ancak bu iki temel amaç, yalnýz enerji ve boðazlardan geçiþ dýþýnda da Türkiye için çok olumsuz þartlar saðlýyordu...

Lozan anlaþmasý dahil olmak üzere, 20. Yüzyýlýn ilk çeyreðinde Ortadoðu ve Hazar coðrafyasýnda bütün olan biten, -1917 Rus Bolþevik Devrimi dahil- bütün bu bölgeyi güvenlik ve buna baðlý siyasi istikrar açýsýndan þüpheli hale getirmiþ ve bölgede ilk aþamada siyasi istikrarsýzlýk oluþturmuþtur. Ýkinci aþamada ise bölgedeki siyasi istikrar, askeri diktatörlüklerle saðlanmýþtýr. Irak, Suriye ve Mýsýr gibi ülkelerdeki Baas partileri ve askeri diktatörlükler bu þekilde ortaya çýkmýþtýr. Bir bakýma bu bölge, Londra ve Moskova arasýnda paylaþýlmýþ ve Hazar’dan baþlayýp Türkiye’yi geçerek Avrupa sýnýrýna kadar giden geniþ coðrafyadaki enerji kaynaklarý, ülke halklarýnýn ekonomik ve siyasi denetimine hiç bir zaman geçmemiþtir. Ayrýca, Türkiye’de bütün bu süreçte güney ticaret yolunu geliþtirecek bir yatýrým yapmamýþ ve Hazar, Mezopotamya ve Anadolu’yu Avrupa’ya baðlayan tarihi Ýpek Yolu da fiilen kapanmýþtýr.

Olanlar... Ve Türkiye’nin yapacaðý.... 
 
Peki tam iki yýldýr ne oluyurdu; birincisi Türkiye, Lozan’la kovulduðu Irak’daki bütün enerji kaynaklarýna ulaþýyordu üstelik bunu Kürt halkýnýn ve onun siyasi iradesinin onayý ile yapýyor ve bu, Türkiye’deki çözüm süreci ile de birleþerek hem siyasi hem de ekonomik yeni bir entegrasyonu ortaya çýkartýyordu.

Yani bir bakýma Irak diye bir ülke fiilen bitiyor; Irak’ýn kuzeyi enerji ve pazar olarak Türkiye ile bütünleþerek zenginleþme ve ayrýlma yoluna giriyordu.

Ýkincisi Türkiye, Kafkasya, K.Afrika ve Ortadoðu coðrafyasýný, Boðaz geçiþlerinde Lozan’ý (sonra Montrö) aþarak, Anadolu ve Akdeniz üzerinden, Yeni Ýpek Yolu ile, Avrupa ile birleþtiriyor; üstelik bu ticari entegrasyon, ayný güzergahta, Güney Gaz Koridoru ile de pekiþtiriliyordu. Bu, yalnýz Ortadoðu’nun deðil, Avrupa’nýn bile sýnýrlarýnýn deðiþmesi demekti. Ýþte baþýmýza bir yýlý aþkýn bir süredir gelenlerin ve IÞÝD’ý Türkiye’ye sadýrtmalarýnýn nedeni bu olduðu gibi, 17 Aralýk özneleri ile IÞÝD’ýn sahipleri aynýdýr.

Peki Türkiye ne yapacak; bu tarihi bir fýrsattýr, Türkiye 1923’te yaptýðýný yapmayacak; kendisinin ve bölge halklarýnýn tarihi haklarýna gelecekteki çýkarlarýna sahip çýkacak... Ancak artýk diplomasi bu sorunu çözmez...