Moro İslami Kurtuluş: Ayrılığın önündeki en büyük engel barıştır

Yazı Dizisi 2 - Ayrılığa en büyük engel barış

Filipinler Devlet Başkanı Aquino ile yüzyüze görüşen Moro İslami Kurtuluş Cephesi lideri Hacı Murat: Böylece aramızda güven oluştu, süreç hızlandı. Hükümet de ülkenin bölüneceği şüphesinden kurtuldu. Morolular özgür ve iyi yaşasa neden ayrılmak istesin? 

MIKC savaşçılarının eşliğinde Kamp Darafana’ya doğru ilerliyoruz. MIKC askerlerinin ailelleriyle birlikte yaşadığı bir yerleşim yerinin ortasında bir kamp bu. Yemyeşil ve çok güzel bir bahçe içinde, konferans salonu şeklinde düzenlenmiş bir salona alıyorlar bizi. MIKC’nin bir numaralı ismi Hacı Murat bizi ayakta bekliyor. Her birimizle tek tek tanışıyor, tokalaşıyor. Sade giyimli, sakin tabiatlı. Nemin cilde sağladığı esneklik sayesinde Filipinlilerin yaşını tahmin etmek hiç kolay olmasa da sanki 65 yaşlarında.

Konuşmasına besmele çekerek ve MIKC merkez komutası ile Bangsamoro halkı adına bizi selamlayarak başlıyor. İlk cümlesi “Türkiye Bangsamoro halkının mücadelesine çok destek vermiştir, Türkiye’ye müteşekkiriz” oluyor.

3. taraf yokken sonuç da yoktu

Hacı Murat daha sonra sorularımıza şu cevapları veriyor: “Moro mücadelesi en uzun mücadelelerden biridir. İspanyol sömürgesine kadar gider. Atalarımız vatanlarını dinlerini korumak için savaştılar. İspanyollar Moro’yu ABD’ye sattı, onlar da Filipinlere devretti. Diğer adalardan Hıristiyanları göçe zorlayarak adanın nüfus dengesini bozdular. Kendi vatanımızda azınlık durumuna düştük. 1960’larda Müslümanlara yönelik katliamlar başladı. Biz de 70’lerde mücadeleye başladık. Kendimizi sivil yollardan savunmaya çalıştık, diyalog kapımız hep açıktı. 1974’de devlet Moro Ulusal Kurtuluş Örgütüyle müzakere başlattı, ilk anlaşma 1976’da imzalandı.Bangsamoro’ya özerklik verildi ama uygulanamadı çünkü anlaşmanın nasıl uygulanacağına dair bir anlaşma yoktu. Filipinler kendine göre uygulayınca savaş yeniden başladı.

1997’de bu defa hükümetle müzakereye biz başladık. 2000’de anlaşma noktasına gelmiştik ki merkez kampımızı bombaladılar. Bu bizim için çok sarsıcıydı. Başkan Estrada topyekun savaş başlatınca karşılık verdik. 2001’de Malezya girdi devreye, sonuç alınamadı. 2008’de anlaşmak üzereydik. Kuala Lumpur’da aynı otelde kalıyorduk devlet heyetiyle. Ertesi gün anlaşma imzalayacaktık ama o gün öğleden sonra Filipinler Anayasa Mahkemesi böyle bir anlaşmayı reddettiğini açıkladı. Başa döndük.

Kolaylaştırıcı olarak Malezya’yı Filipinler istemişti, biz de tıkanıklıkların aşılmasına katkı vermesi için uluslararası temas grubunu istedik. Böylece bir devletle bir örgüt arasındaki müzakerede devreye giren ilk uluslar arası heyet oluşmuş oldu. Çok da başarılı oldu.

Biz de bu esnada rehabilitasyon ve kalkınma hamleleri yaptık, insanların barışa inanmalarını istedik. Bangsamoro Kalkınma Ajansını kurduk.

Şu an en büyük zorluk Bangsamoro Temel Yasasısının Mecliste bekletilmesi. Ne olacağı belli değil. Ama bu bizim değil Filipinler hükümetinin sorumluluk alanında. Barış isteniyorsa yasa geçmeli. Biz üzerimize düşeni yapıyoruz. 145 savaşçımızı terhis ettik, 75 ağır silahımızı teslim ettik.

Çözüm şiddetle değil siyasetle

Biz savaşçılarımıza bile sürekli şunun propagandasını yaptık: Sorunların çözümleri şiddetle değildir, siyasetledir. Bangsamoro halkının sorunu müzakereyle çözülür. Silah sadece kendimizi korumak için. Silah tercihimiz değil, son seçeneğimizdir. Nitekim katliamlar başlayıp, yüzlerce öğrenci bir camiye doldurulup öldürüldüğünde başka bir yol kalmadığında silaha sarıldık.

Bizim rakamlarımıza göre savaşta 160 bin kişi öldü. Çok sivil öldü ve halk bizi desteklemeye devam etti. Son lokmalarını bizimle paylaştılar.

Filipinler devleti savaşarak bu savaşı kazanamayacağını anlayınca müzakere masasına oturdu. Birbirimizi öldürerek yola devam edemezdik. Savaş adil bir anlaşma için yapılır. O noktaya ulaştıktan sonra neden savaşalım?

Çatışmadan beslenen üçüncü taraflar hep oldu. Statükonun devamı için uğraşıyorlar. Silah satmak karlı bir işti onlar için. Ya da savaş ortamında kirli ama karlı işleri yapmak. Bizim üzerimizdeki baskılardan biri de bu.

Başkan ile MIKC lideri yüzyüze görüştü

Moro barışında asıl şaşırtıcı olan Filipinler devlet başkanı Aquino ile Moro İslami Kurtuluş Cephesi lideri Hacı Murat’ın yüzyüze görüşmüş olması. Hacı Murat şöyle anlatıyor: “2011’de Başkan ile buluştuk. Müzakereler sürse de biz liderlere göre fazla yavaştı ve iki taraf arasında güven yoktu. İlerlemiyordu. Başkan Aquino ile görüşmemiz güven tesis etti. Biz de onun siyasi iradesini ve barış kararlılığını görmüş olduk, kendisine sorunu çözmek istediğimizi anlatabildik. Bu sayede çerçeve yasa ve yol haritası ortaya çıktı. Bu buluşmadan dolayı Başkana baskı yaptılar. Teröristle, bir bölücü ile nasıl buluşursun diye.

Filipinlerin bize karşı en büyük şüphesi, güçlenirsek ülkeyi böleceğiz sanmalarıydı. O yüzden bizi Hıristiyanlaştırarak entegre etmek istediler. Halbuki barış ayrılmanın önündeki en büyük engeldir. Başkan Aquino’ya “Bangsamoro halkı özgür ve iyi yaşarsa niye ayrılmak istesin?” dedim, güven oluştu.

SAVAŞÇILARI SiYASİ HAYATA HAZIRLIYORUZ

Bangsamoro İslami Ordu Güçleri Komutanı Sami El Mansur aynı zamanda İslami Adalet Partisi Başkanı çünkü barış anlaşmasının ardından MIKC hızla sivil siyasi alanda örgütlenmeye başlamış: Şu an geçiş için hazırlanıyoruz. Ekibimizi savaşçı düşünce biçiminden siyasi düşünme biçimine dönüştürmeyi hedefledik. Partileşmeye çalışıyoruz.

Bunu yapmazsak silah bıraktıktan sonra savaşçılarımız ne yapacak? Bunu yapmalıyız ki başka bir şeye tevessül etmesinler. Silah bıraktıktan sonra savaşçılarımız eğitimden geçirilecek ve Bangsamoro’ya özgü polis teşkilatında Müslüman Mindanao halkının güvenliğini sağlayacak. Müzakerelerde en çok bu konuda zorlanıldı ama sonunda anlaşıldı.

Filipinler Emniyetine bağlı ama sadece buraya özgü bir birim olacak. Bu işler geçiş komitesinin gözetiminde olacak. Savaşçılarımıza yeniden eğitim verilecek ve dönüşümleri sağlanacak. İnsanların zihniyetlerini bir noktan başka bir noktaya çevirebileceğiz böylece.

ANLAŞMAYA UYDUK SİLAHLARIMIZI BIRAKTIK

- Peki ya birikmiş bunca kin nefret intikam? 

Canı yananlar, ailelerini kaybedenler o acıyı yarayı taşımaya devam edecekler. Biz yaraların kapanması için elimizden geleni yapıyoruz. Hükümetin de üzerine düşeni yapması gerekir. Yoksa iyileşmez yaralar. Biz Moro halkından izin alarak anlaşma yaptık. Meclis yasayı bekletirken bile biz MIKC olarak ağır silahlarımızı bıraktık ve barışı istediğimizi gösterdik. Yasanın akıbetinin ne olacağını bilmesek de yaptığımız anlaşmaya uyuyoruz.

Kadın savaşçılar yemek işinde

 

Kadın savaşçılardan oluşan bir tümen varmış MIKC’de. Komutanın adı Brig olduğu için tümene de Briget diyorlarmış. Ne yaptıklarını sorduğumuzda öğreniyoruz ki savaşçı ailelerine yemek dağıtmak ve cephe gerisi hizmetle sınırlıymış görevleri. Ayla Akat Ata’nın “peki onlar memnun mu bundan” sorusuna El Mansur, “Kadınları savaşa sokmayız. Bunun dışında bir fikri reddediyoruz” cevabı veriyor.

ÖN CEPHEDE SAVAŞAN BİZİZ VE BARIŞ İSTİYORUZ

“Önceden savaşı kazanmak için çalışıyorduk, şimdi barışı kazanmak istiyoruz” diyor Siongco Awang Kampında ziyaret ettiğimiz Filipinler Silahlı Kuvvetleri 6. Tugay Komutanı Tuggeneral Edmando Paglininan. Cotabato havaalanının hemen yanında bir kamp burası. Bitişiğinde çocuk parkı ve küçük bir çarşı var. Şehirle o kadar iç içe ki askeri tugaydan çok izci kampına benziyor. Zaten komutanlar da öyle konuşuyorlar ki heyette bulunan Nursuna Memecan’ın dediği gibi “sanki barış için çalışan bir STK’dayız”.

“Süreç paradigma değişikliğiyle başladı” diyerek anlatıyorlar geçirdikleri dönüşümü: Göze göz dişe diş olan eski anlayış yerini barış temelli anlayışa bıraktı. Çatışmadan sadece MIKC’yi sorumlu tutmak doğru değil. Ordumuz bu bölgeye kanlı saldırılar yapmıştı. Şimdi amacımız önleyici olmak. 6. Tugay olarak barış sürecindeki görev talimatını Başkan’dan aldık ve güvenlik reformu yaptık. Bu süreçte ilkemiz insan hakları. Bunun için eğitim alıyoruz. Güvenlik odaklı çözümden halk odaklı çözüm anlayışına geçildi. MIKC ile birlikte bölgedeki okulları temizledik. Geçen hafta askerin inşa ettiği bir camiyi biz açtık. Dişçi, temizlik, inşaat gibi işleri yaparak halkı yanımıza çekmek istiyoruz. Çatışmayı savaşla çözmek barışla çözmekten daha zor. Bunu halka anlattık ama en çok barış olduğunda hayat nasıl olacak, bunu anlatmak gerekiyor.

- Peki ordu, barışın savaştan daha değerli olduğuna nasıl ikna oldu?

Unutmayın ki savaştan en kötü etkilenenler her zaman askerlerdir. Ön cephede savaşan biziz. Ve ailelerimiz de bizimle beraber. Biz ordu olarak, ulusal birlik ve tüm Filipin halkının gönlünü kazanarak yaşamak paradigmasını benimsedik. Dış bir güçle değil kendi halkımızla savaşıyoruz. O yüzden barışın inşa edilmesinden memnunuz.

Eğer ordu barış sürecine dahil edilmemiş olsaydı muhtemelen çatışma devam ederdi. Çatışan taraflar mutlaka sürece dahil edilmeli. MIKC ile bu kez sonuç alamazsak bundan sonraki süreçte bu örgütlerin IŞİD’in etkisine girmesi riski de bulunuyor.