Ben de yeni öðrendim; ama kaynak yine bir Ýngiliz gazetesi olunca insan inanmamazlýk edemez tabiî! Kesin bilgi, yayalým bari!
Ýngiliz The Sunday Times gazetesinin 11 Þubat 1968 tarihli haberi, gerçekten de ‘yakýn tarihimizin yeniden yazýlmasý gerektiði’ni bize kanýtlýyor! Son zamanlarda “aný’lara dayanarak ‘tarihin yeniden yazýlmasý gerektiðini iddia edenler’ de çoðaldý doðrusu… Kendilerine de þimdilerde “alafranga tarihçi”ler lâkabýný takmýþlar! Nereden mi biliyorum; þundan: Kendilerini eleþtirenleri “alaturka tarihçi” olmakla suçluyorlar da ondan! Eh, bu durumda onlar da tarihçinin alafrangasý oluyorlar herhalde!
ÝNGÝLÝZ BÜYÜKELÇÝSÝNÝN YAZDIKLARI
Benim de son dakikada haberim oldu doðrusu… Gazetenin haberi Martin Gilbert tarafýndan kaleme alýnmýþtý. Kaynaðý ise, yine 1968 yýlýnda yayýnlanmýþ bir kitaba dayanýyordu. Piers Dixon, bir dönem Ýngiltere’nin Ankara Büyükelçiliðini de yapmýþ olan babasý Percy Loraine hakkýnda yazdýðý bir kitapta (“Double Diplomat”); büyükelçinin bir telgrafýna da yer vermiþti. Bu telgrafta; büyükelçi, Atatürk ölmeden kýsa bir süre önce onu Dolmabahçe sarayýnda ziyaret ettiðini ve bu sýrada Atatürk’ün kendisine ölümünden sonra Cumhurbaþkanlýðýný önerdiðini açýklýyordu!
Þimdi isterseniz; bu ‘yakýn tarihimizi tamamen deðiþtirecek ve onun yeniden yazýlmasýna neden olacak nitelikteki’ ‘belge’yi mercek altýna alalým… Büyükelçi; Ýngiliz Dýþiþleri Bakaný Halifax’a yazdýðý raporda; 1938 yýlýnýn Kasým ayýnda (maalesef günü kesin olarak belirtilmemiþ) Atatürk’ü hasta halinde Dolmabahçe’de ziyaret ettiðini açýklýyordu. Telgraf metni; Dixon’un yazdýðýna bakýlýrsa; babasýnýn evraklarý arasýndan çýkmýþtý. Artýk öyküye gelebiliriz o halde…
MEÐER ATATÜRK...
Yazýldýðýna göre; Loraine, Atatürk’ü Dolmabahçe’de hasta yataðýnda ziyaret etmiþti. Yanýnda iki doktor ve iki de hemþire bulunmaktaydý. Fakat onun geliþiyle birlikte Atatürk onlarýn dýþarý çýkmasýný istemiþti. Sonra büyükelçiyle yavaþ, fakat dikkatli bir þekilde konuþmaya baþlamýþtý. Kendisini çaðýrmasýnýn nedenini açýklamýþ; büyükelçiyi her zaman kendisine lâyýk makamlarda görmek arzusundan söz etmiþti. Loraine’e göre; Atatürk, zamanýnda birlikte çalýþtýðý yakýn arkadaþlarýnýn birçoðunu yanýndan uzaklaþtýrmýþ ve kaybetmiþti. Artýk o sadece kendisinin nasihatlerine ve dostluðuna güveniyordu. Aralarýndaki dostluðun pekiþmesine önem veriyordu. Büyükelçiyi sanki hükûmetin bir üyesiymiþ gibi görüyor; kendisiyle bu çerçevede konuþuyordu.
REDDEDÝLMEYÝ BEKLEMÝYORDU
Elbette Atatürk’ün kendisinden sonra Cumhurbaþkaný olacak kiþiyi belirleme yetkisi ve hakký vardý. Arzusu da… Onun arzusu; Loraine’in kendisinden sonra Türkiye’nin ikinci Cumhurbaþkaný olmasýydý. Bunu açýkça kendisine önermiþ ve yanýtýný da hemen almak istemiþti. Yanýtýn olumlu olmasýný da bekliyordu. Büyükelçi, yanýt vermeden önce bir miktar düþünmüþ ve nefeslenmiþti. Sonra bütün gücünü toplayarak; kendisine müteþekkir hissettiðini söyleyebilmiþti. Neticede bu öneriyi kabul etmesine imkân yoktu elbette… Kendisi daha uzun süre Ýngiliz dýþiþlerine hizmet etmeyi umuyordu. Bu bakýmdan Cumhurbaþkaný olmasýna imkân görmüyordu. Reddetmek zorundaydý bu öneriyi…
Atatürk, bu yanýt üzerine heyecanlanmýþtý. Yeniden dinlenmeye ihtiyaç duymuþtu; ardýndan büyükelçiye önerisini reddetmesinin ardýnda yatan nedeni çok iyi anladýðýný belirtmiþti. Biraz hayal kýrýklýðýna uðramýþ olsa bile… Bu yanýtý beklediðini de söylemiþti. Ve ardýndan yeni Cumhurbaþkaný olarak Ýsmet Ýnönü’nün adýný telâffuz etmiþti. Elbette büyükelçinin yerine… Atatürk, Loraine’nin gelecekte Türk-Ýngiliz iliþkilerinde önemli roller oynayacaðýný söyleyerek, kendisine veda etmiþti. Ardýndan da hastalýðý nedeniyle yine kendinden geçmiþti.
KÜÇÜK BÝR ARAÞTIRMA
Olabilir mi diye düþündüm gerçekten… Küçük bir araþtýrma yaptým. Acaba “Atatürk’ün Nöbet Defteri”nde böyle bir görüþme kayda geçmiþ mi diye baktým özel olarak… 2 ve 3; ardýndan da 5-9 Kasým 1938 tarihli kayýtlar boþ býrakýlmýþ… Bu durumda kesin olarak bu görüþmeyi yok saymak mümkün deðil… Gerçi bu sýrada Atatürk çok hastadýr; nöbet defterine göre, son görüþmesini ancak 13 Ekim’de yapabilmiþtir. Yine de 16-26 Ekim tarihlerinin kayýt altýnda olmadýðý görülüyor. Bu nedenle görüþmeye iliþkin kesin bir saptamada bulunmak mümkün deðildir.
Hastalýðýna geri dönecek olursak; araþtýrmamýza bu alanda devam edebiliriz artýk… Bilâl Þimþir’in “Atatürk’ün Hastalýðý” kitabýndan öðreniyoruz ki; büyükelçi, daha 21 Ekim’de Londra’ya yazdýðý raporda; Atatürk’ün hastalýðýnýn çok ilerlediðinden ve sonunun geldiðinden söz ediyordu. Hatta o kadar ki, hastalýk, onu mantýðýndan yoksun býrakmýþtý! Nitekim Atatürk, bu sýrada ilk komadan çýkmak üzereydi. Loraine, 26 Ekim’de ise, Atatürk’ün krizi atlattýðýný Ýngiltere’ye haber veriyordu. Bu yazýþmalarda Atatürk ile bir görüþme söz konusu edilmemiþti! Büyükelçi, 29 Ekim’de cumhuriyet bayramýnýn sönüklüðüne de dikkat çekiyordu.
Atatürk’ün ikinci ve son komaya girmesine neden olacak týbbî operasyonun 7 Kasým’da yapýldýðýný ve ertesi gün de komaya girdiðini biliyoruz. O halde büyükelçinin Atatürk ile görüþmesinin Kasým ayýnýn ilk haftasý içinde yapýlmasý gerekir ki; Atatürk’ün bu kadar aðýr hasta olduðu bir sýrada böyle bir görüþmenin yapýlmasýna ihtimal vermek zordur.
ASLINDA ÞAKAYMIÞ!
Bu kadar araþtýrmaya gerek var mýydý diye soracak olanlara, bir yanýtým olamaz maalesef… Þimdi bir adým daha atalým ve gazete haberinden sonraki geliþmeleri görelim…
Bir de ne görüyoruz; ünlü Alman dergisi Der Spiegel’in 19 Þubat 1968 tarihli sayýsýnda yayýnlanan bir açýklama… Bir baþka Ýngiliz diplomatý; The Sunday Times gazetesini aramýþ ve yayýnlanan bu telgrafý kendisinin kaleme aldýðýný açýklamýþtý. Ama ‘þaka’ olsun diye yapmýþtý bunu… Evet, yanlýþ okumadýnýz; sadece bir ‘þaka’… Anlaþýldýðý kadarýyla, Loraine’in diplomatik misyonunu abartýlý bir þekilde reklâm amaçlý kullanýyor olmasýna karþýlýk; meslekdaþý; kendisine takýlmak için, böylesi bir telgrafý yazmýþtý! Ýki diplomat arasýndaki rekabet ve çekiþmenin ve nihayet ‘takýlma’nýn ‘þaka’ yollu ifadesinden ibaretti; bütün olan biten… Zaten telgrafýn aslýnýn Ýngiliz Dýþiþleri arþivinde bulunmamasý da bayaðý kuþku uyandýrmalýydý!
BATI BASINI VE ANILAR
Elbette böylesi bir haberin yanlýþlanmasý için büyük gayret gösterilmesine ihtiyaç yoktur. “Belge”nin içeriði ve zamanlamasý, bunun gerçek olamayacaðýný zaten biz tarihçilere haykýrmaktadýr! Lâkin Batý basýnýnda yayýnlanan her haberin sadece ‘Batýlý’ olduðu için inanýlmasý ve asla sorgulanmamasý gerektiðine inananlar da çoktur yani… Çoðunluk deðilse de, epey çokturlar. Görüldüðü gibi, Batýlý basýn da, tongaya kolayca düþmektedir.
Tabiî bir de anýlar var. Uyduruk olduðunu her yönüyle haykýran anýlara da ayný çerçevede yaklaþmak gerekir. Ne bütün ‘eski kâðýtlar’ ‘belge’dir; ne de ‘aný’ kisvesi altýnda anlatýlan her þey; hatta anlatanlar ‘ecnebi’ bile olsalar, gerçektir. Onlarýn gerçekliði ancak tarih metodolojisinin imkânlarý içinde test edilebilir.
Herhangi bir ‘aný’nýn geçekliðinden kuþku duymak ve onu sorgulamak; o ‘aný’ sahibinin kimliðinden baðýmsýz bir iþlemdir. Aný sahibinin kimliði, kiþiliði, hatta varsa politik vasfý; bir tarihçi açýsýndan önemli deðildir; deðer taþýmaz. Taþýmamalýdýr. Burada önemli olan testin ‘aný’ metninin kendisine, sadece ona yöneltilmesidir.
Bu yazýda ‘Ýngiliz gazetesinin bile’ tongaya kolayca basabildiðini gösteriyorum. Kaynaðýn Ýngiliz gazetesi; ‘Ýngiliz belgesi’ ya da evrakýn sahibinin bir Ýngiliz diplomat olmasý; hatta onun oðlu tarafýndan yayýnlanmasý; dahasý kitabýnýn bir Ýngiliz yayýnevi tarafýndan basýlmasý; öykünün gerçeðini sorgulamamýza engel deðildir; daha doðrusu olmamalýdýr!
Doðan Avcýoðlu’nun yazdýðý “Millî Kurtuluþ Tarihi”nde ünlü bir deyim geçer: “Asýlacaksan Ýngiliz sicimiyle asýl” þeklinde… Ýngiliz malýnýn ne denli kaliteli olduðunu anlatmak için zamanýnda uydurulmuþ bir Doðu ülkesi lâfýdýr. Batý basýnýnda yayýnlanan her þeye inanmamak da yeni düstur olmalýdýr!