Az gitmeyelim, dere-tepe düz gitmeyelim

Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik... Bu tekerlemenin devamýný biliyorsunuz, ‘bir de baktýk bir arpa boyu yol gitmiþiz’... Bu tekerleme aslýnda esaslý bir eleþtiridir. Ezbere yaslanan, araþtýrmaya, sorgulamaya karþý olan, bunu tehlikeli gören statükoya zekice bir eleþtiridir. Yani, yalnýz gözünüzün gördüðü, size öðretilen, ezberletilen yoldan ‘dümdüz’ giderseniz, alternatif yollarý, sizi hýzlandýracak patikalarý keþfetmezseniz, ‘gittiðinizi’ sanýrsýnýz ama geriye baktýðýnýzda bulunduðunuz yerden pek uzaklaþamadýðýnýzý görürsünüz.

Demokrasinin olmadýðý, kapalý, siyasi olarak diktatörlük ya da diktatörlüðe meyilli toplumlarda ‘yoldan sapmak’ da ayrýca hainliðe varan bir siyasi suçtur. Peki, bu yol hangi yoldur da topluma hep bu yoldan dere-tepe düz gitmesi öðütlenir, az gitmesi hatta yerinde saymasý önemsenmez, hýzlý gidilirse hýzlý gidenler eleþtirilir hele (bu) yoldan sapýlýrsa bu sapkýnlar da sallandýrýlýr. Türkiye için þimdiye deðin bu ‘düz’ yol, Kemalist ideolojinin biçimlendirdiði, kökenini ‘aydýnlanma’ perspektifinden alan ‘batýcý’ modernist anlayýþtý. Bu modernizm, kimi kere þekilsel-sýnýrlý bir temsili ‘demokrasiye’ kimi kere de açýk bir askeri diktatörlüðe büründü ama özü hiç deðiþmedi. Örneðin ekonomide IMF, Dünya Bankasý gibi kurumlarýn reçeteleri ‘istikrar’ adý altýnda uygulanýrken, ülkenizdeki siyasi rejimin, askeri diktatörlük ya da temsili ‘demokrasi’ olmasýnýn operasyonel anlamda o kadar önemi yoktu.

Bu eðitimde de böyleydi. Örneðin okullarda yýllar yýlý Ortaçað denen bir dönem anlatýldý ve bu dönemin insanlýk için karanlýk bir dönem olduðu ezberletildi. Oysa bu Avrupa merkezli bir tarih yanlýþýdýr. Ortaçað karanlýðý deyimi dünyayý deðil, Batý Avrupa’yý anlatýr. Ama bu yanlýþ deyim, Batý Avrupa dýþýnda, bir dünyanýn da olmadýðýný zimmî olarak söyler. Ortaçað diye anlatýlan ve MS 500-1500 arasý olarak genelleþtirilen dönemde, Osmanlý dahil, Ýslam dünyasý ve doðu toplumlarý yok sayýlýr. Batý için tarih (‘aydýnlýk’ çaðlar) ancak 1495’te Ýspanya kýyýlarýndan ‘yeni’ dünyayý bulmak ve yaðmalamak için kalkan gemilerle baþlar. Biz bütün bu dönemi, kendimizi de yok sayarak, okullarda ‘Ortaçað karanlýðý’ diye anlattýk. Ýþte dere-tepe ‘düz’ gitmek budur. Þimdi, tarihin bir ironisi olarak, Ýspanya kýyýlarýnda bir yeni Ortaçað mý baþlýyor; öyle gibi...

Herkes Alman Anayasa Mahkemesi kararýný ‘piyasalar’ sevindi, Almanya kurtarma fonuna onay verdi diye anlatýyor. Ne kadar yanlýþ, Almanya hangi sýfatla bir AB mekanizmasýný kilitler ya da açar; AB’de bütün üyelerin söz hakký eþit deðil mi? Üstelik Alman Anayasa Mahkemesi, onay merkezi olarak Avrupa Parlamentosu’nu deðil, Alman Meclisi’ni iþaret etti. Almanya büyük ekonomi falan, bunlarý geçin, bugün krizin en ciddi nedenlerinden birisi yaþlý Alman sanayinin kendisini yenileyememesidir. Almanya bugün 4. Reich peþindedir. Roma-Cermen Ýmparatorluðu, (962-1806) 1. Reich’dýr. Bismarck ve Prusya’nýn önderliðinde 2. Reich ise (1871-1918) insanlýðý 1. Dünya Savaþý’na, Hitler’in 3. Reich’ý (1933-1945) da insanlýðý faþizmler ve 2. Savaþ belasýna sürüklemiþtir. Þimdi Almanya týpký, geçmiþte yaptýðý gibi, Avrupa ve Ortadoðu’da yeni bir ‘balkanlaþtýrma’ oluþturmak istiyor. Ýspanya’da özerk bölgeleri kýþkýrtýyor, el altýndan Suriye rejiminin devamýný için çalýþýyor.

Berlin merkezli bir Avrupa ve Ortadoðu 4. Reich hedefidir. Bu, ayný zamanda, ABD’nin býraktýðý boþluðu doldurma ve Türkiye baþta olmak üzere, geliþmekte olan Asya’nýn G-20’de ve ileride BM’de aðýrlýðýný hafifletme çabasýdýr. Ýþte bunun için, Alman Anayasa Mahkemesi’nin kararýndan hemen sonra AB Komisyonu Baþkaný Barroso, AB’nin üye ülkelerden oluþan bir federasyona dönüþmesi çaðrýsý yaptý. Bu, Birleþik Avrupa Devletleri demektir.

Dönemleri bitenler

Peki, bu büyük dönüþüm olurken Türkiye ne yapýyor/ ne yapmasý lazým? Açýk; Türkiye’nin gaza basmasý ve ekonomi yönetiminin de Davutoðlu’na ayak uydurmasý lazým. Þimdi bazý çevreler ekonomi yönetiminin iki kilit saygýn ismini (Babacan ve Þimþek) eleþtiriyorlar. Bence haksýzlýk yapýyorlar. Bu iki sayýn bakan, þimdiye kadar üzerlerine düþeni yapmýþtýr. Ama bundan sonrasýnýn onlarýn ‘düz’ çizgisini aþacaðýný düþünüyorum. Türkiye’nin ‘eski’ batý ezberlerinden alýnmýþ, (neo-liberal) iktisat politikalarýna ihtiyacý yok. (Yani ‘finansal istikrar olursa büyürüz, finansal istikrar adýna’ falan diye baþlayan konuþmalar mesela) Washington Uzlaþýsý kaynaklý bu politikalar yalnýz geminin su almamasýný saðladý. Ancak Türkiye, su almamak adýna, batý limanlarýna demir atacak bir gemi deðil artýk.