Bir tek kurtlu elma mı yiyeceğiz?

Belki de cehennemin kapılarını Gregor Mendel açtı. Kalıtım biliminin babası Mendel’in, 120 yıl önce bezelyeyle başlattığı gen transferleri nerede duracak bilemiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var; üretici için bu transferi tercih etmek maliyetli bir süreç. Ama iyi haberi hemen vereyim, içiniz rahat olsun, yerli meyvelerimiz hala iyi durumda...

Doğru beslenmek isteyenlerin çilesi bitmiyor. Her gün başka bir iddia, başka bir araştırma, başka bir yorumla karşılaşan okuyucunun kafası karışmasın da ne olsun? Gazeteci ve televizyoncu Balçiçek İlter’in karşısında oturan Prof. Karatay üçüncü kez aynı soru karşısında aynı cevabı verirken, gözünü kırpıyordu. Balçiçek İlter “Hocam yapmayın hiç mi meyve yemeyeceğiz?” derken, aldığı cevap; “Kurtlu elma yiyebilirsiniz”in ötesine geçmedi.

Her sözü bir polemik vesilesi olan, renkli kişiliği ile medyanın ilgisini çeken Prof. Karatay  “Ben bilerek konuşurum” derken acaba gerçekten doğru mu söylüyor? Tıp konusundaki açıklamalarını meslektaşlarına bırakalım, çünkü onu seven de var, sevmeyen de. Ama benim mesele ettiğim bu değil; Konu gıda çeşitlerine, tarıma geldiğinde verdiği cevaplar doğru mu gerçekten, bunu sorguluyorum. Hadi gelin, biz şu kurtlu elma işini biraz konuşalım. Doğru gıda tüketimi için kafa patlatan, doğru gıdaları bulmak için yollara düşen ben ve benim gibiler, iş meyveye gelince hakikaten bir tek kurtlu elmaya mı mahkumuz?

BİTKİ STRESE GİRİYOR

Örnek, Zir. Yük. Müh. Hakan Yıldırım, Dr. Erdem Saraçoğlu’nun verdiği bir röportajda, “İkiz kiraz yemeyin kanserojendir” demesi ile insanlar kiraza tereddütle baktığını söylüyor. İkiz kiraz neden olur? Ben araştırdım. Bir ağaç her yaz, bir sonraki senenin meyvelerinin taslaklarını yapılandırıyor. Baharda çiçek açarlar ve tam bu dönemde oluşan ısı ortalama 31 derecenin üzerine çıkarsa bitki strese girer. Strese giren bitki dallarında ikiz tepecik oluşturur. İşte bu ikiz tepecik bir sonraki mahsulün ikiz kirazıdır. Tamamen doğal bir tepki. Öyleyse bu laflar neden ortaya atılıyor?

Gelelim meyvelerin değişimine. Meyve ağaçları üç şekilde değişime uğruyor. Doğal melezleme, bunu bitki kendisi doğa şartlarına göre hayatta kalmak için yapıyor. Veya, tüketici refleksleri ve ticari kaygılarla türlerin insan eliyle doğal melezlenmesi var ki bu en çok yapılan. Bunların ikisi birbirine yakın değişimler. İki, mutasyon ve gen transferi zaman ve para gerektiren klinik çalışmalarla yapılan değişimler. Bunlar ülkemizde henüz araştırma sürecinde. Siz bilinçli tükettikçe, iri, lekesiz meyve aramadıkça üretici üretim şeklini o yöne doğru çevirecektir. Doğal melezleme; ister insan ister doğanın kendisi ile olsun, her an bir yerlerde olmakta. Bu neredeyse dünyanın var olduğu andan itibaren olan bir şey.  İnsan, 15. yüzyılın insanı mı ki, meyvelerden bunu bekliyoruz? Onlar zaten hayatta kalmak için rüzgara kapılıp kendi kendilerine melezlemeyi gerçekleştiriyor. Elbette mevsim dışı, parlak, çekirdeksiz, gereğinden fazla büyük meyveler insan faktörü ile oluşmakta. Ama yeni türleri melezlemek asla tu kaka değil, olamaz.

Asıl korkulması gereken şey tarım ilaçları. Dolayısı ile evet meyveler dünyada var oldukları gün gibi durmuyor. Dünya dönüyor, her şey gibi onlar da hayatta kalma mücadelesi verirken öyle ya da böyle değişim geçiriyor. Örnek, ayva gibi en az ilaçlanan, keçiboynuzu gibi ilaca hiç gereksinim duymayan meyveleri rahat rahat tüketebiliriz. Dut, yerli kiraz, yerli elma, özellikle taze incir, kaktüs inciri, kan portakalı, Trabzon hurması, Amasya elması, muşmula gibi örnekler kurtlu elmaya ciddi birer rakip anlayacağınız...

Gen transferiyle meyve ıslahında bir noktaya gelmek 15 yıl sürüyor. Gıda söz konusu olduğunda, büyük laflar etmek, tehlikeli sularda yüzmek demek. Üstelik yalnızca kendini değil, başkalarını da oraya çekmek var işin sonunda. O yüzden bu konuda uzmanlara danışmak en doğrusu.

Tarımın, eğitim seviyesi düşük insanların elinde olması sofraya gelen tabağın kalitesini bire bir etkiliyor. Profesörlerin bazıları açıklamalarıyla akıllarımızı karıştırıyor. Tüketicilerin yapması gereken, internet bilgilerine, dedikodulara, sansasyonel çıkışlara güvenmemek.  Bilmek istediğiniz konuyu itibarlı akademik çalışmalardan, uzmanlardan talep edin.

Ayrıca çok basit bir şey var. Etiket okumak. Satın alacağınız ürünün etiketini okuyup, analiz raporunu market yetkilisinden isteyebilirsiniz. Buna hepinizin hakkı var. İyi tarım politikaları ile sertifikalanmış ürünleri seçin. Ürün menşeini, üreticiyi takip edin. Köy pazarlarını, yerli meyveyi tercih edin. Ve kesinlikle mevsiminde doğal üretim tüketin.

YERLİ MALI KİRAZ

İşte size gerçek bir hikaye: Afyon’da bir çiftçi doğal melezleme ile tamamen yerli bir kiraz üretir. Çok iridir, fark yaratmasını, çok satılmasını ister. Satışa götürürken isim düşünmektedir ve birden aklına Bonapart’ın “Para para para” lafı gelir. İşte o gün bu gündür Afyon’da halis mulis yerli yetişen iri cins kiraz bizim için Napolyon kirazıdır. Tüm dünya litaretüründe kiraz, Turunus Gerasus diye geçer. Gerasus nedir bilir misiniz? Yunan mitalojisinde Giresun’un adıdır. Tüm dünya kirazın ana vatanının Giresun olduğunu bilir.

HER ZAMAN ALTERNATİF VARDIR

Benim meselem gen transferi ve doğal melezlemeyi anlayıp temiz meyve bulmak. Ben ki, mısırla savaşıp, buğday aşkıyla yanıp tutuşurken buğdayın yapısıyla oynanan ilk gıda olduğunu öğrenmenin hüsranını yaşamışım. Gençlerin ağzından düşürmediği o lafla; “Nasıl yani?” olmuştum. Bunun üzerine araştırmaya başlayıp, Anadolu’da üç buğday çeşidinin yerel kalabildiğini öğrenip de koca bir oh çekmiştim. Söylemek istediğim her zaman alternatif vardır. Bunu, gıda şeklini kendi sağlığı için sil baştan yazan biri olarak iyi biliyorum. Ama karşımızda koca bir sektör var ve neresinden tutsak sorular önümüze dökülüyor. Daha, daha, daha çok üretim için, taşlar hiç durmadan yerinden oynatılıyor. Toprak dinlendirilmeden kesintisiz üretim için sürekli kullanılıyor. Bir de hocaların bu açıklamaları meseleye tüy dikiyor. Neticede, doğa da biz de yoruluyoruz...