Yaşı 50'nin altında olanlar 1982 Hama Katliamı'nı bilmezler. Bizler o günleri Suriyeli dostlarla birlikte yaşadık ve yakından takip ettik.
Beşşar'ın babası Hafız Esed tıpkı Netenyahu'nun Gazze'yi yerle bir etmesi gibi Hama'yı yer ile yeksan etti.
Yıkmadık ne cami koydu ne kilise ne okul ne de hastane.
40 bin civarında Müslüman'ı katletti.
İşte o dönemde bu vahşeti en azından Türkiye kamuoyuna duyurmak için rahmetli Ali Nar hoca ile birlikte 'Nusayrilik ve Suriye'de Nusayri Zulmü' adı altında bir kitap hazırladık. Nusayrilik bölümünü Ali hoca mezalim bölümünü de ben yazdım.
Kitabı Nizam Yayınevi bastı.
Hafız Esed rejimi şikâyetçi oldu ve kitap 6 ay sonra toplatıldı. Bize de komşu devlet başkanına hakaretten dava açıldı.
Böylece Baas rejiminin dava açtığı ilk Türk yazar olma şerefine nail olduk.
Beşşar'ın babasıyla davalık olduk ama oğluyla ilk yıllarda ülkemizin ilişkileri son derece iyiydi. Suriye'yi son ziyaretim de o dönemde oldu. Yeni Şafak gazetesinde o ziyareti bir dizi halinde yazmıştım.
'Cinsine tü...ğüm cinsine çeker' diye Anadolu'da bir söz vardır ya aynen öyle, Beşşar da sonunda cinsine çekti ve Suriye'nin kahramanı olacakken babasını mumla aratan Netanyahu'ya rahmet okutan bir zalim oldu çıktı.
Netanyahu'ya rahmet okutan derken abarttığımı zannetmeyin. Netanyahu tam bir insan kasabı, cellat onda şüphe yok. UCM'nin tutuklama kararı bile şahsın işlediği suçların ne denli ağır olduğunu gösterir.
Lakin Netanyahu kasabı 40 bin masumu öldürdüğü ve Gazze'yi harabeye çevirdiği için suçlu bulundu.
Peki bir milyon insanı öldüren, yüzbinleri hapishanelerde çürüten, milyonları evinden yurdundan eden ve şehirleri harabeye çeviren Beşşar Esed hakkında kaç kez tutuklama kararı verilmelidir? En az on kez tutuklama ve on katı ağır ceza terettüp etmez mi?
Netenyahu kendi açısından bakıldığında mantıklıdır. Düşmanlarını yok etti/ediyor.
Esed ailesi ise kendi vatandaşlarını öldürerek ve kendi şehirlerini tahrip ederek akla ziyan bir zulüm sergiledi.
Evet Netanyahu zalimdir ama Beşşar Esed ondan daha gaddar, daha kan dökücü ve daha zalim biridir.
Bunu görmek için sadece Saydnaya Hapishanesi'nin görüntüleri bile yeterlidir.
Rejim her şehre Saydnaya benzeri birer insan mezbahası kurmuş!
Bütün Suriyeliler zalim dikta rejiminin yıkılışına seviniyor bayram ediyor.
Zulümden kurtuluşa seviniyorlar.
Suriye halkı sevinirken maalesef hâlâ zalimi aklamaya çalışan bedhahlar(kötü yürekliler) görüyoruz.
Ülkemizde bile vicdanı körelmiş merhamet duygusunu yitirmiş insanlığı kalmamış bir kesim hâlâ Beşşar Esed'i aklamaya onun rejimini laikti diye hasretle anmaya devam ediyorlar.
Bunun nedenini Ergun Yıldırım hoca dünkü yazısında şöyle izah etti: 'Türkiye'de laikçi bilinç patolojiktir. Zihni sağlıklı çalışmaz. Akıl tutulması içerisindedir. Gerçeği çarpıtarak fanatik ideolojisiyle yorumlar. Suriye'de zalim rejimin çökmesi üzerine ortaya koyduğu tepki de bunu gösteriyor.' 'Laikçi bilinç kördür. Bu nedenle çoğulcu hayat tarzının sadece Batı laikliği ile mümkün olduğunu sanıyor. Hristiyanlar, Aleviler, Yahudiler binlerce yıl İslam toplumlarında bir arada yaşadıklarından haberleri yok. Türk solunun laikçi bilinci, baştanbaşa Müslüman bilince karşı yabancılaşmış. Kin ve öfkeyle konuşuyor.'
Evet, sadece Saydnaya hapishanesinin görüntüleri bile 61 yıllık zulmü anlatmaya yeterli iken bizdeki bedhahlar sinelerindeki kin ve öfke ile konuşup yazmaya devam ediyorlar maalesef.
O kesimin siyasi temsilcileri ise başka bir zaman diliminde yaşıyorlar.
Baas rejiminin onca zulmünü görmezden gelip sadece laikliğini öne çıkartarak aklamaya uğraşıyorlar.
Peki neden bu kadar Baas'a sahip çıkıyorlar?
Çünkü onların tek parti dönemindeki sistemi Baas partisinin Türkiye versiyonuydu da ondan.
Baas rejimi CHP'nin 1925'ten 1950 yılına kadar süren iktidarı dönemindeki baskıları ve zulmü katlayarak devam ettirmiş bir rejim de ondan.
ideolojik akrabalık var aralarında.
CHP'liler bugün yönetimi devalan Suriye muhaliflerine akıl vererek CHP'nin ilk yılları gibi yapın diyorlar! Bilmiyorlar ki Baas rejimi zaten öyle yapmıştı, Baas tek parti iktidarının daha zalim daha kanlı sürümüydü.
CHP'liler, doğuyu bilmeyen, komşu ülkelerin sosyolojini hiç tanımayan sözde akademisyen ve danışmanlarıyla gülünç duruma düştüklerinin farkında değiller.
Türkiye'nin 1950 yılında CHP iktidarından kurtulduğunda duyduğu ferahlık ve sevinç ne ise Suriye halkının bugünkü sevinci de odur!
Şimdi tutturmuşlar bir de yeni kurulacak sistem hakkında muhaliflere akıl vermeye kalkışıyorlar.
Oysa Allah Suriyelilere öyle bir fırsat verdi ve öyle bir ortam hazırladı ki artık Suriye'nin yeni döneminde Suriyelilerden başkasına söz söyleyecek imkân kalmadı.
Rejimi ayakta tutan ve rejimin bütün suçlarına ortak olan İran ve Rusya denklemin dışında kaldılar.
Suriye Milli Ordusu'nun PKK/PYD'yi Tel Rıfat'tan Münbiç'ten Deyrizor'dan temizlediğini gören ABD bile dış bakanın alelacele Türkiye'ye göndererek PKK/PYD'yi kurtarma telaşına kapıldı.
Tabii bütün bunlar emperyalist güçlerin Suriye'yi rahat bırakacağı anlamına gelmez. Yeni yönetimin oluşması en az Baas rejiminin yıkılması kadar önemlidir ve kolay değildir.
Yıllarca katledilen Suriyeli siviller hakkında ağzını açmayan batı dünyası şimdi azınlıkların hukukunu koruma telaşıyla açıklamalar yapıp duruyor.
Aslında muhalifler attıkları her adımda endişeleri ortadan kaldıran bir strateji izlediler ve bugüne kadar eleştirilecek bir işleme/eyleme imza atmadılar.
Bununla birlikte emperyalist güçlerin baskılarına karşı biz oradayız dercesine MİT Başkanının Şam'a gitmesi; Ebu Muhammed Colani diye bilinen احمد الشرع Ahmed eş'Şar'ı'n bizzat kullandığı arabayla başkanı Emevi Camii'ne götürmesi, bilahare Şam'a hâkim Kasiyun Dağı'nda görüntü vermeleri anlayanlar için çok önemli mesajlar içeriyordu.
Noktayı Başkan Erdoğan koydu. Ne dedi?
"Suriye tüm etnik, dinî, mezhebi kimlikleriyle Suriyelilerindir. Suriye'nin bugününe de, geleceğine de karar verecek olan Suriye halkıdır. Komşuları ve kardeşleri olarak bize düşen Suriye halkının ülkelerini yeniden toparlama, yeniden ayağa kaldırma, yeniden mamur etme çabalarına güçlü bir şekilde destek olmaktır."
O kadar.