Babam PKK kurşunuyla öldü ama ben ‘illa barış’ diyorum

“İçimizdeki Akiller” çözüm süreci hakkında konuşuyor

Çözüm sürecine yürekten destek veren Türkiye’de sesi duyulması gereken öyle çok “akil” var ki. Onlardan biri olan Diyarbakırlı Esra Aygün: Bu ülke hepimizin. Tek dileğim bizim ödediğimiz bedelleri çocuklarımızın da ödememesi. 

Geçmişi bir asra ulaşsa da Türkiye, son 30 yılını kana boyayan büyük bir sorundan kurtuluyor. Bunu devlet ve toplum birlikte yapıyor. Silahların susması, kanın durması sürecin ilk aşaması idi, şükür ki gerçekleşti. Bu durum, kalıcı çözüm için gerek şart olsa da yeter şart değil. Sürecin sağlıklı işlemesine bağlı olarak ikinci aşamada yeni bir hukukun oluşması, üçüncü aşamada ise toplumsal rehabilitasyonun gerçekleşmesi gerekiyor.  Sürecin bir parçası, aktif bir aktörü olarak devreye sokulan ve yedi bölgede halkla buluşan 62 kişilik Akil İnsanlar Heyeti saha çalışmalarını tamamladı, raporlarını tamamlamakla meşgul. Ama gerçek şu ki memleket bir akil memleket. Zaten Türkiye’yi değiştiren temel güç de topluma ait. “Devlet ilk kez bize fikrimizi soruyor” diyen az değildi ama meselenin halli ve kalıcı olması için rehber edinilmesi gereken öyle tespitler, öngörüler, öneriler yaptılar ki paylaşmamak imkansızdı. Pek çok akil tanıdım, işte bazılarının sözleri:

-Seda Çiftçi (İzmir): Ailem 18 yaşında Amerika’ya gitmeme izin verdi ama beni güneydoğuya göndermedi. Biz hatta İzmir’de Agora’ya, Kadifekale’ye bile gidemiyorduk. İnanılmaz bir önyargı vardı. Süreci yürekten destekliyorum. Sorunun kalıcı çözümü için herkesin kabul edeceği bir birlikte yaşama formülünün bulunması lazım. Kimsenin kimliklerini kaybetmeden yaşamasını sağlayan “eritme potası” Amerika’da işliyorsa Türkiye’de neden işlemesin?

-Sevim Çakır Şimşek (Denizli): Denizli Barosu süreci ve Akiller Heyeti’nin Denizli toplantısını protesto ederek katılmama kararı aldı. Baro’da da Denizli’de de mahalle baskısı işliyor. Ama biz 26 avukat olarak hem süreci hem heyet çalışmalarını destekliyor, Türkiye’nin bu büyük sorununun barışçıl yollardan çözülmesini istiyoruz.

-Abdurrahman Günay (Afyonkarahisar): Çözümün kalıcı olması için okullarda “uzlaşma kültürü” dersi okutulsun. Süreç iyi gidiyor, destekliyoruz. Sorun Türkiye’nin ortak sorunu. Çözmek için herkes katkı vermeli. Ama şu ana kadar çözümde yer almayanlar bundan böyle bu sorunla ilgili söz söyleme haklarını da kaybettiler.

-Yaşar Aydın (Uşak): Kutlu bir süreç bu. İnkar ve asimilasyon bitti, şimdi 30 yıllık savaş bitiyor. Fakat tüm bu sıkıntılara yol açan sorunları bitirecek bir anayasa yapmak lazım. Muhalefet partilerini anlamak imkansız. İnsanlar çocuklarını kaybetti, 40 bin insan öldü, Türkiye 400 milyar dolarını kaybetti. İlk kez çözüm gerçekten oluyor, muhalefet niye desteklemiyor, ne istiyor?

-Şefaattin Kocatepe (Afyon-Şehit babası): Bizim canımız yandı, başkası yanmasın diyoruz ama BDP’lilerin sözlerini de anlamıyoruz. Biz Kürtlerle kardeşiz zaten. Benim partiyle pürtüyle, parayla pulla işim yok. Evladımı kaybetmişim. Başka çocuklar kaybolup gitmesin. Açılımı anlamak istiyorum. Bize Başbakanımız anlatsın.

-Ceylan Üçenok (Muğla-Öğrenci): Kürt’üm, üniversite öğrencisiyim. Türkiye’nin her yerinden arkadaşlarım var hiçbir sorunumuz yok. Aynı çatıyı paylaştığım ev arkadaşım bir Türk. Daha ne olsun. Biz aynı çatı altında yaşıyor her şeyimizi paylaşıyorsak Türklerle Kürtler de pekalâ birlikte yaşamaya devam edebilirler. Niye ayrılalım ki?

-Muhterem Balta (Uşak Tüm Sanayiciler Derneği Başkanı): Biz büyük bir derneğiz. Süreç başlayınca kendi içimizde çalıştay benzeri bir değerlendirme toplantısı yaptık. Sonuç şu: Sürece dair en ufak tereddüt yok. Heyete teşekkür ederiz, süreci destekliyoruz. Bir konuda hatırlatma yapmak istiyoruz: Öyle bir yol izlensin ki sürecin sonunda silahı meşrulaştıran bir algı oluşmasın. Bu noktaya demokrasiyle, sivilleşmeyle değil silahla gelindiği sanılmasın. Asıl bu büyük bir tehlikedir.  

-Müzeyyen Çelik (Manisa): Süreci amasız destekliyorum. Oğlum büyüyor askere gidecek. Yapsın askerliğini tamam ama kimsenin savaşçısı olmasını istemiyorum. Çocuğumun başka birini öldürmesini de istemiyorum çünkü böyle bir şey yaşamak ona da büyük zarar verir biliyorum, istemiyorum.

-Yurdagül Altınbaş (Aydın-Aymelek Derneği): 800 üyeli aktif bir derneğiz. Çok sayıda yaşlı üyemiz var, her gün aktivite yaparız, sorunları varsa sağlıklarına bakımlarına bakarız. Her hafta en az 132 kişiyle görüşüyorum. Akiller gelecek diye hepsine fikrini sordum. Bir kişi bile sürece hayır edemedi, hepsi de “kanı kanla yumazlar” dedi. Onlar da bizim “akil yaşlılarımız”.

-Sevim Savunmaz (Manisa): Süreci destekliyoruz, dini inanç bakımından da destekliyoruz. Toplumsal barışın toplumun sadece bir kesimiyle yapılması doğru olmaz, toplumun tüm kesimlerinin hak ve özgürlükleri verilmeli. Süreçte kullanılan dilin yumuşaması lazım. Alevilerin dışlanmaması lazım. Bir Alevi olarak kendimi bu ülkenin zencisi gibi hissediyorum. 

-Faruk Uludağlı (Aydın): Çözüm için Ensar anlayışına ihtiyaç var. Ensar kardeşliktir. Biz vakıf medeniyetiyiz, kanadı kırık kuşa sahip çıkarız. Şimdi de ihtiyacımız olan birbirimize sahip çıkmaktır, sarılmaktır. Biz Aydın şehri olarak milleti sevmenin bedelini ödemiş bir şehiriz, gerekirse yine öderiz.

Kadriye Esra Aygün (Diyarbakır-İşkadını): Ne mutlu ki bu baharda dağlarımızı kan değil sadece yağmurlar ıslattı

Bölge insanının ne yaşadığını nasıl anlatayım. Benim babam PKK kurşunuyla öldü 39 yaşındaydı. Amcam  41. PKK’nın arazimize sığınaklar yapmasına karşı çıkınca. Evimizi basıp ikisini de vurdular. Bu acıyı taşımanın zorluğunu mu anlatayım, 1 yaşında babasız kalan kardeşimin baba nedir bilmeden büyüyüşünü mü, annemin acısını mı, iki oğlunu kaybeden babaannemin her gün yaktığı ağıtları mı? Babaannem 16 yıl ağladı ama bir kere bile gözyaşını yere düşürmedi. Parmaklarını yanaklarında siper eder akıtmazdı gözyaşını, “Allah’ın gücüne gitmesin isyan olmasın” diye. Ama biz intikam demiyoruz, bu kan dursun diyoruz. Yoksa nasıl çıkacağız bu kan çukurundan? Çok acı var, hesabını kimden soracağız? Çok sevdiğim, ne kadar temiz olduklarını bildiğim iki arkadaşım dağda öldü benim. Ne hissedeceğim? Boğaziçi mezunu bir arkadaşımın amcasını 90’larda kontrgerilla öldürdü. İki ay sonra da PKK dayısını öldürdü. Annesi PKK’dan, babası derin devletten nefret ediyordu. Bir evde iki düşman olur mu? Dayanamadı çocuk Amerika’ya gitti, 20 yıldır gelmiyor... Kanı kanla yıkayamayacağımızı çoktan öğrendik biz. Bu topraklar Türküyle Kürdüyle, Zazasıyla, Alevisi Sünnisiyle hepimizin. Tek dileğim bizim ödediğimiz bedelleri çocuklarımızın ödememesi. Nefretimizle ve basit siyasi olaylarla gelecek nesillerin hayatını karartmayalım. Bu süreçte bizler bile barışşş diyebiliyorsak sürece karşı çıkanların oturup düşünmesi lazım. Ne mutlu ki ilk kez bu baharda dağlarımızı insan kanı değil sadece yağmurlar ıslattı!

Ozan Bahar (Muğla- Akademisyen): Komutanım dağdakiler sizin bana davranışınızı görseydi teslim olurdu

ÖĞRETİM görevlisiyim ama aynı zamanda emekli jandarma yüzbaşıyım. Babamın da asker olması nedeniyle bölgede uzun yıllar yaşadım, coğrafyayı ve bölge insanını pek çok açıdan tanıyorum. Bir anımı anlatmak isterim. Diyarbakır Ergani Jandarma Komando Bölük Komutanlığıyken 16 Eylül 1995 Cumartesi günü Hani kırsalında bir çatışmaya girdik. Bölüğümden bir asker -iki aylık bebeği vardı-, diğer iki bölükten de bir asteğmen ve çok sevdiğim bir üsteğmen abim şehit oldu. Bir ay sonra o bölgeye çok sayıda birliğin katıldığı büyük bir operasyon düzenlendi. Sanki intikam almaya gidiyorduk. Emrime de teslim olan bir PKK’lıyı verdiler. 18 -19 yaşlarındaydı. Askerlerime, bu gence ne yiyor ne içiyorsak aynısından verin, kötü muamele yapmayın ama ufak bir yanlışı olursa da vurun, talimatını verdim. Operasyon 4 gün sürdü, teröristin gösterdiği yerden silah-mühimmat ele geçirildi, çatışma olmadan döndük. Dönüşte bu terörist genç bana “Komutan şu an dağda 50 arkadaşım var, inan senin bana davranışını görselerdi gelir silahlarıyla teslim olurlardı” dedi. Bu sözleri yıllarca düşünmüşümdür. Devlet o bölgede halkı arkasına alabilirse terör dahil çözemeyeceği problem yoktur diye düşünüyorum. Çünkü maalesef geçmişte aksi olmuş, devlet görevlilerinin insanlara yanlış davranışları olmuş; devletin doldurması gereken boşluğu uluslararası güçlerin finanse ettiği terör örgütü doldurmuş. Hükümet’in şu an uyguladığı politika doğrudur. Halkı yanına almış, sorunu halkla çözmek istemiştir ki yıllardır yapılması gereken de buydu.

Adnan Çevik (Muğla- Sıtkı Koçman Üniv. Öğretim Üyesi): Bölgeyi Türkiye’ye bağlayan medreseler ve tasavvuf kültürüdür

17 YILDIR bölgenin tarihi coğrafyası üzerine çalışıyorum, çözüm sürecini destekliyorum. 30 yıldır süren şiddete rağmen bölge halkının üçte ikisinden fazlasının tercihini hâlâ devletten yana yapması (etnik temelli siyaset yapan BDP yerine merkez partilere/ AKP’ye oy vermesi) bunun göstergesidir. Bunda bölgenin kadim gelenekleri arasında yer alan medrese ve tasavvuf ekollerinin Cumhuriyet Döneminin tüm hırpalamalarına rağmen halk üzerinde hâlâ etkili olduğu gerçeği yatmaktadır. Ancak çözüm sürecinde söz konusu dinamiklerin yeterince dikkate/muhatap alınmadığı gibi bir izlenim mevcut ki bu da ileriye dönük bölge açısından önemli bir ‘iç’ çatışma potansiyeli taşımaktadır. Nitekim “Bugüne dek devlet PKK-BDP Kürt halkının çoğunu temsil etmiyor derken şimdi meseleyi onlarla çözüyor, bütün baskılara rağmen silahı reddedip demokratik usullerle taleplerini dile getiren çoğunluğu örgütün insafına terk ediyor” itirazları yükseliyor.

Cemile Avcı (Denizli- Şehit Astsubay Vedat Avcı’nın annesi): Hergün ağlıyorum biz yandık başka kimse yanmasın

Oğullarımı tek başıma büyüttüm ben. Vedat iki yaşındayken eşim kalp krizinden vefat etti. Tarlalarda gündelik ücretle çalışıyordum, kayınvalidemle kalıyorduk. Sonra o da vefat edince Denizli’ye geldik, konfeksiyonda çalışmaya başladım, oğullarımı büyüttüm, okuttum. Vedat’tan iki yaş küçük olan Sedat askerden yeni geldi. Vedat’ım helikopter teknisyeniydi, nişanlıydı, yaza düğünü olacaktı. Görev yeri Ankara’ydı, Siirt’e göreve gitmişler. Akşam konuştuk, operasyona gideceklerini söyledi. Sabaha şehit haberi geldi... 25 yaşındaydı. Çok canım yanıyor, çok özlüyorum. Her yerde hatırası var. Bütün eşyalarını toplayıp ona doğum günü hediyesi olarak bir oda hazırladım. Söyleyecek kelime bulmakta zorlanıyorum. Biz yandık başka kimse yanmasın. Ben her gün mezarlıkta ağlıyorum ablam.. Televizyon izlemiyorum, askerleri görmeye dayanamıyorum. Niye bu süreç altı ay önce başlamadı ki, öyle olsaydı da Vedat’ım da yaşasaydı... 

Hatice Özkan (Afyonkarahisar Kadın Hakları Derneği) : Evladımız büyüdü asker çağı geliyor diye korkmayan anne mi var?

Biz dernek olarak süreci destekliyoruz, heyete teşekkür ediyoruz bu sorumluğu aldıkları için. Ben başörtüsü yasakları nedeniyle damdan düşmüş sayılırım, bu nedenle de Kürtlerle kolay empati yapabiliyorum ama mesela Diyarbakır’a gittiğimizde Kürt kadın dernekleri bizimle aynı masaya bile oturmuyorlardı. Zamanla bu algı değişti, önyargı aşıldı. Bu meselede de pek çok önyargı var ama zamanla aşılacaktır. Türkiye iyiye gidiyor. Afyonkarahisar Ege’dedir ama iç Anadolu özelliği gösterir, muhafazakardır. İnsanı vatanseverdir. Bakmayın dışarıda 200 kişinin sizi protesto ettiğine. Emin olun Afyon’da 200 bin kişi de silahların susması için, sürecin selameti için dua ediyor. Afyon’daki anketlere göre destek yüzde 70. Eylem yapıp slogan atanlara saygı duyuyoruz ama biz çözüm istiyoruz. Hepimizin evladı büyüyor seviniyoruz ama asker çağına gelecek diye yüreğimiz ağzımıza geliyor. Türkiye artık daha fazla evladını kaybetmesin.

Artık memlekette huzur yüzü görmek istiyoruz

Diyarbakır’daki sayılı konfeksiyon atölyelerinden birinde penye çamaşırlara durmaksızın biye çeken Hanife lise mezunu. Çalışıyor olmaktan çok mutlu, gelecekten ise çok umutlu. Kendisi Kürtçeyi anlasa da pek konuşamıyor ama Kürtçenin önünde artık engel olmamasını çok olumlu buluyor. Süreci tüm kalbiyle desteklediğini, memlekete artık huzur gelmesini istediğini söylüyor. Dört kızını okutmak için çabalayan Ayşe Hanım ise çözüm sürecinin ekonomik ayağına dikkat çekerek “vaktiyle burada bunun gibi üç beş tane fabrika olaydı bu gelenler başımıza gelmezdi” diyor.