Baban sana yanlış öğretmiş

Ünlü sinema oyuncumuz Tarık Akan (Üregül), “şeriat anayasası”na karşı köy köy, kasaba kasaba dolaşıp, “hayır” diye haykıracağını açıkladı.

Sevindirici haber...

Bu kampanyaya Kenan Evren ve arkadaşlarını dahil ederse, daha da isabetli olur.

Birlikte, 82 cunta anayasasının “masuniyetini” savunurlar.

Üregül kardeşimiz de, “Anne, kafamda bit var” dediğiyle ve Selimiye Kışlası’nda çektiği eziyetle (!) kalır.

Fakat küçük bir düzeltme yapmam gerekiyor:

Elan hazıklıları süren çalışma, bir “şeriat anayasası çalışması” mıdır?

Üregül kardeşimiz, “Evet, öyledir” diyor.

Mevcut anayasanın ilk üç maddesine (yani “değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklif edilemez” maddelerine) dokunduğumuzda, ortaya çıkacak metnin otomatikman şeriat anayasası olacağını söylüyor.

Üregül kardeşimiz hayatında kaç şeriat anayasası gördü, kaç demokratik metin okudu, hangi çağdaş örnekleri inceledi bilmiyorum ama “sakındığı” şey teokratik bir düzense, bünyesinde “değiştirilemez maddeler” barındıran anayasalar buna daha çok imkân tanıyor.

Ha din teokrasisi...

Ha Kemalist teokrasi...

Niçin birinden birini seçmek zorundayız ki?

Üregül kardeşimiz, tercihini “Kemalist teokrasi”den yana koydu diye, bunun yanlış olduğunu söylemeyecek miyiz?

Bunun yanlış olduğunu söylemek, bizi niçin şeriat anayasası savunuculuğuna sürüklesin.

Birileri Tarık Üregül’e, aynı zamanda toplumsal sözleşme olan anayasaların “dogma"larla yapılamayacağını; “değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” maddelerin ayniyle “dogma” olduğunu anlatsın.

Şunu ilave etmeyi de unutmasın:

Kendini bu kadar çağdaş, bu kadar ilerlemeci, bu kadar yurtsever görüyorsun da, yurtseverlerin kanına ekmek doğramaktan başka işlevi olmamış militarist anayasaları neden canhıraş bir gayretle savunuyorsun?

Üregül kardeşimiz, “militarizmler” konusunda da bizi tercih yapmaya zorluyor:

Bazı militarizmler iyidir, bazı militarizmler kötüdür.

Menderes ve arkadaşlarını astıran, “Yassıada rezaletini” yaşatan, ülkeyi baştanbaşa kamplarla (Sivas kampı, Kayseri kampı) donatan, Tedbirler Kanunu’yla amansız bir sansür uygulamasına giden 60 militarizmi, bize çağdaş bir anayasa kazandırdığı için iyidir...

Hatta devrimdir.

Bir önceki militarizmin getirdiklerini götüren 80 militarizmi ise kötüdür.

Gördüğünüz gibi, harika bir mantığı var dev sinema oyuncumuzun.

Bitti mi?

Hazır fırsatını yakalamışken, bir saptama daha yapıyor...

Okuyalım: “Bu ordu, her zaman Atatürkçü ve laiktir. Evet, iki defa hata yapmıştır. 70-80 dönemlerinde ABD'nin gücü ve isteği doğrultusunda hareket etmiştir. Ama 1986'dan sonra bu ordu Amerika'yla tüm ilişkilerini kopartmıştır.”
Demek istiyor ki, “Benim savunduğum militarizmlerin arkasında Amerika Birleşik Devletleri yok.”
Bu bilgiyi de subay olan babasından almış.

Hani bir röportajında, “Babam diyor ki, 27 Mayıs bizim darbemizdir; 12 Mart ve 12 Eylül ise onların (Amerika’nın) darbesidir...” diyordu ya.

Demek ki babası yanlış öğretmiş...

Darbecilerin kamuoyuna yaptıkları ilk açıklamanın, “NATO’ya ve CENTO’ya bağlıyız” olduğunu “evladına” aktarmamış.

Birileri Tarık Üregül’e, 27 Mayıs’ın da tipik bir Amerikan darbesi olduğunu, bu konuda mebzul miktar “itiraf” bulunduğunu anlatsın.

Şunu ilave etmeyi de unutmasın tabii:

Menderes, Sovyetler Birliği’yle ticari ilişkileri “canlandırmaya” çalıştığı için cezalandırılmıştır... 27 Mayıs, aynı zamanda, bir “soğuk savaş devrimi”dir.

Bir soğuk savaş solcusu olan, altı kazındığında “Kemalist” yüzü ortaya çıkan Tarık Üregül bunu nereden bilsin!