Babanı tanı

Klasik ifadesiyle, “gün geçmiyor ki bir marifeti daha ortaya çıkmasın...”

Meşum ve menfur 28 Şubat sürecinde, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın dinletisinde, kendini tutamayıp, “İşte çağdaş Türkiye tablosu bu” diye ünlemiş, bir anlamda dar-beye “moral takviyesinde”  bulunmuştu.

Başarılarını günü gününe izledik...

Meşru hükümete yönelik kalkışmada, cuntacıların yanında yer almak...

Genelkurmay’ın irtica brifinglerine mazhar olmak ve “Nedir bu rezalet Sayın Karadayı?” diye sormamak.

Ordu içindeki cunta yapılanmasıyla ilgili belgeyi, bizzat cuntacılara teslim etmek...

Küfürbaz generallere baba şefkatiyle yaklaşmak ve “Osman Özbek Paşamız boşalma hakkını kullanmıştır” demek suretiyle, Başbakan Erbakan’a edilen küfürleri meşrulaştırmak.

Militarist sopasıyla, sivil hükümeti terbiye etmeye çalışmak...

Parlamentoyu fesih yetkisi istemek...

Üstelik bunu “doğrudan” askerden istemek...

Milletvekili transferlerini örgütlemek...

Hükümeti kurma görevini koalisyon ortağı Tansu Çiller’e vermeyerek Mesut Yılmaz’lı “ara rejim hükümeti”ne kapı aralamak.

Beşli sivil inisiyatif karikatürüyle (Refik Baydur’un ifadesiyle “Beşli Çete”yle) alengirli ilişkilere girmek.

Bazı çete üyelerini Çankaya’da ağırlamak...

Rıdvan Budak’ı çok sevmek...

Saymakla bitmez...

O Rıdvan Budak ki, DİSK Başkanı olduğu dönemde mangalda kül bırakmıyor, “demokrasi yarışında” benzerlerine tur bindiriyordu. 28 Şubat sürecinde düdük çaldı, oyun bitti. Rıdvan Budak’ı, darbeyi tedvire memur edilmiş Beşli Çete’nin en mutemet elemanları arasında gördük ve aslında hiç şaşırmadık.

Hülasa, mahir ve marifetli bir Cumhurbaşkanıydı muhterem.

Dün yeni bir “marifetini”, daha doğrusu başarısını öğrendim ve çok mutlu oldum.

Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’a yazı yazarak, “devrim yasalarının uygulanmasını” istemiş.

Hani şapka takmayı zorunlu hale getiren, “Efendi, Bey, Paşa” gibi unvanları yasaklayan, “Bu şapka da nerden çıktı birader?” diyenleri İstiklal Mahkemeleri’ne yollayan, kimi dini ritüelleri yasaklayan, kimilerini sınırlayan, bütün insanlara tektip düşünmeleri, tektip giyinmeleri, tektip yaşamaları gerektiğini öğütleyen “yasalar silsilesi...”

Devrim yasalarının uygulanmasını isteyen biri daha vardı.

İsmi Doğu Perinçek.

Elan Silivri’de yatıyor ve darbecilikle suçlanıyor.

Perinçek, neredeyse bütün ülkeyi afişlerle donatmıştı, “Gericilere karşı biricik formülün, devrim yasalarını hayata geçirmek olduğunu” iddia ediyordu.

Hatta, daha ileri gidiyor, gericilerin muvaffak olamayacağını, çünkü ilericilerin “tankları bulunduğunu” söylüyordu.

Nitekim öyle oldu.

İlericilerin tankları vardı ve Sincan’da devreye sokuldu.

Aynı ilericiler 27 Mayıs’ta da, 12 Mart’ta da, 12 Eylül’de de kafa çıkarmışlardı. Bir sürü insan asmışlardı; yüzlercesini, belki binlercesini gözaltında kaybetmişlerdi; milyonlarcasını işkenceden geçirmişlerdi.

Babanız, 28 Şubat sürecinde bu “ilericilere” servis yapıyordu işte... Perinçek gibilerle aynı dalga boyunda ilerliyordu.

Hâlâ, içinizde, “Darbeyi önledi, parlamentoyu açık tuttu” diyenler var.

Boş laf bunlar.

Babanızı tanıyın, icraatlarına tanık olun, Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun raporunu okuyun, “neyi önlediğine ya da başardığına” öyle karar verin.