Bacaksız oryantalistler...

Kaç gündür şahane bir makale dönüp duruyor internet ortamında: Bir çapulcunun Yenikapı mitingi izlenimleri...

Öyle örnek bir makale ki, “Nefret suçu nedir?” diye sorulsa, ittifakla “budur” cevabını alır... “Halk nasıl aşağılanır?” diye sorulsa, “işte böyle” cevabını alır... “Düşman kimdir?” diye sorulsa, “işte budur, ismi Recep Tayyip Erdoğan’dır” cevabını alır... “Memleketteki hırsızlığa erkete yazılanlar kimlerdir?” diye sorulsa, “işte bu meydanı dolduranlardır” cevabını alır.

Bütün gerçekleri bir çırpıda anlatan şahane bir makale...

Bir çapulcu arkadaş (tanımlama kendisine ait), Gregor Samsa gibi bir gün uyanıyor ve “düşman” bellediklerini yerinde görmek için, AK Parti mitingine gitmeye karar veriyor.

Gidiyor da...

Gitmeden önce de “tedbir amaçlı” olarak küpesini çıkarıyor.

Mitingdekiler davar, öyle ya, hiç küpeli insan görmediler ve bir farklılıkla karşılaştıklarında anında saldırıya geçiyorlar; ya da uzaydan geldiler, bir kent gerçekliği olan “küpeli erkek” görüntüsü karşısında zıvanadan çıkıyorlar.

Çapulcu, önce, “AKP mitinginde ne işim var?” diye soruyor...

Bu kısa “ontolojik” sorgulamadan sonra taksiye binip Yenikapı’ya gidiyor.

Halinden, tavrından, kullandığı sözcüklerden çıkardığımız sonuç şu: “Sömürge şapkalı bir Londralı Orta Afrika seyahatine çıkmış, oradan hayretle bildiriyor...” Öyle ya, Yenikapı dünyanın bir ucu ve Nişantaşı civarından gelenler için birtakım tehlikeli sürprizler barındırabilir. Sorgulamak lazım.

Hayır, yazıda öyle beliğ ve sert hakaret sözcükleri yok.

Makale, nasıl derler, “anlayışla” (!) yazılmış... Yazar, rakip bellediği insanları “anlamaya” ve kimliklerini öğrenmeye çalışıyor. Sonunda, onların “içimizden birileri” olduğuna karar veriyor:  

Çocuğumuzun bakıcısı Nermin Abla...

Sitemizin güvenlik görevlisi Kadir... Tekstil atölyesinde günde 12 saat sigortasız çalışan Hatice... Annesi Meliha... Kardeşi Sanlı...

İSKİ’den emekli Necati Amca...

Zabıta... İtfaiyeci... Otobüs şöförü... Taşeron inşaat işçisi...

Bizi ayakta tutan, “kendiliğinden” olduğunu sandığımız birçok işi gerçekte sessiz sedasız, afra tafrasız yapan insanlarımız.

Onlar “CV”si olmayan işlerin insanları...

Onlar “uzaktan” gelenler... Onlar İstanbul’da denizi yılda bir kez görenler... Onlar birbiri ile konuşmayanlar... Onlar yanlarında bir adet gazete bile getirmeyenler... (Evet, hiçbirinin kolunun altında bir gazete yok... Bir adet bile... Eğlenmek de lazım...)

Onlar telefona, internete bakmayanlar... Twitter mivitter filan bilmeyenler... “Selfie” çekmeyenler...

Onlar nasırlı eller... Yorgun bacaklar...

Onlar talimatla bayrak kaldıranlar... İtaat edenler...

Onlar beslenemedikleri için boyu kısa olanlar...

Bizim “Makarnaya, bulgura oyunu satıyorlar!” diye kızdığımız, aşağıladığımız insanlar... Ama o “Makarna” o kadar değerli ki onlar için...

........

Çapulcu yazar, işbu değerli ve “sosyolojik” (!) saptamaları yaptıktan sonra sadede geliyor. Daha doğrusu, açıyor ağzını, yumuyor gözünü; “Anlayışla baktığım sen, nasıl bir diktatöre destek verirsin?” demeye getiriyor.  

Demek ki, CV’si bile olmayan, eğitim düzeyi düşük, hayatında deniz bile görmemiş insanlar, başıboş bırakıldıklarında ya davulcuya varıyor, ya zurnacıya... İşin “sınıfsal” bir boyutu da var sizin anlayacağınız... Ve demek ki “eğitim şart...”

Çapulcu yazar bu kadar nezahetli değil tabii... O insanların, çoğunlukla “aç kalmamak için” itaat ettiklerini söylüyor. Nihayetinde, makarnaya, kömüre ya da 300 lira cep harçlığına oyunu satan insanlar bunlar... Ve kadınlar: “Kadınlar gerçekten seviyor Erdoğan’ı... Duruşunu seviyor... Sesini seviyor. Kabul etmek lazım... Ben cinsel olarak uyarılmış gözler gördüm orada...”

Bu acayip Freudyen açıklamadan sonra ek yapma gereği duyuyor çapulcumuz: “Bu hakaret değildir. Milyon yıllık insanlık tarihinin evrimsel sonucudur... Gücü sevmek.”

Demek ki, diktatör, cinsel uyarıcı olarak da “oy deposu” işlevi görüyor...

Makale bu şekilde, zaman zaman ahlak ve vicdan sınırlarını zorlayan ifadelerle devam edip gidiyor.

Şimdi sıkı durun:

Bu makaleyi, Radikal yazarı Cüneyt Özdemir Türk okuruyla buluşturdu. Yani, köşesine taşıdı...

Fikir Ahmet Hakan Coşkun’a aitmiş; “Bak, böyle şahane bir makale var” diye Özdemir’i uyaran kişi oymuş.

Şimdi yine sıkı durun:

Bu iki arkadaş da (Özdemir ve Coşkun), CV’si bile bulunmayan ve az beslendiği için boyu kısa kalan insanların yekûn tuttuğu “sınıf”tan geliyor... Yani “Çocuğumuzun bakıcısı Nermin Abla, sitemizin güvenlik görevlisi Kadir”in çocukları ya da yakınları...

İlki, yıllarca başörtülü annesini gizledi...

İkincisi de boyundan, soyundan ve içinden çıkıp geldiği insanlardan utandı.