Badem bıyıklı olduğuna bakmayın, aslında sizdendir!

Pragmatizmin sadece “yarara” ve “başarıya” odaklanmış bir davranış kalıbı olduğunu söylersek, yanlış söylemiş olmayız herhalde... 

Hadi “metot” diyelim de kimse üzülmesin...

Bu metoda göre, bir şeyin doğru olup olmadığı, sağladığı/sağlayacağı yarara göre ölçülür. 

Bu cümleden olarak, teorik bir önermenin doğruluğu da ancak pratikte bir işe yarayıp yaramadığına bakarak anlaşılabilir.

Olabildiğince “yumuşatarak” anlatmaya çalıştım ama en kabul edilebilir hali bile, pragmatizmin 
o kadar da iyi bir şey olmadığını söylüyor. 

Şunu demeye çalışıyorum: “Yeter ki başarı gelsin” cümlesiyle karşılaşırsanız hemen olay mahallini terk edin.

Pragmatizm, “siyaset etme biçimi” olarak da yararlı ve kullanışlı bir metottur. Sorun galiba, onun, tek ve vazgeçilmez siyaset doğrusu sayılması... Bu bir sorundur, evet.

Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun “çatı adayı” yapılmasını pragmatik bir girişim sayabilir miyiz?

Sayabiliriz.

Bunu “meşru bir girişim” olarak da görebiliriz.

Muhalefet partileri, aday ilan edilen şahısta var olduğu düşünülen özellikleri dikkate alarak, böyle bir adım attılar.

Çoğunlukla yüzde 70 olarak ifade edilen sağ oyların (en azından bir bölümünün), adayları Ekmeleddin İhsanoğlu’na akabileceğini düşündüler. Çünkü, İhsanoğlu’na atfedilen özellikler, “pragma”ya uygun özelliklerdi ve siyasi yarar açısından getirisi oldukça yüksekti.

Fakat, sorun da burada başlıyor işte.

Ekmeleddin İhsanoğlu, kendisinde var olduğu düşünülen “özelliklere” ne kadar sahip.

Daha doğrusu, sahip mi?

Bakıyoruz: Türk-İslam sentezinin gölgesinde büyümüş, Aydınlar Ocağı’nda formatlanmış, bir dönem MHP lideri Alparslan Türkeş’in siyasi danışmanlığını yapmış, rejimle (Kemalizm’le) kavgalı bir görüntü vermesine rağmen riskli alanlara hiç girmemiş, inisiyatif almamış, netameli konularda söz söylememiş ve hep “mevzuat” çerçevesinde hareket etmiş tipik bir sağcı aydınla karşılaşıyoruz.

İhsanoğlu, bir temsiliyetten gelmiyor.

İdeolojik ya da siyasal bir karşılığa sahip değil.

Sağcı aydın kimliğine rağmen, sağ-muhafazakâr tabana sahip MHP’de bile bir karşılık oluşturmuyor.

Kendi halinde bir adam...

Muhalefet partileri, dindar oyları kafalamak için İhsanoğlu ismini ortaya attılar ama seçtikleri ismin bir temsil problemi yaşadığını düşünmediler. Yani, pragmatik bir adım bile atamadılar. Nerden bakarsanız bakın, pragmatizm de enikonu bir “beceri” işidir.

Bir diğer sorun da şu:

İhsanoğlu’na atfedilen özellikleri “seçilme nedeni” sayanlar, diğer taraftan adaylarının esasında o kadar da dindar olmadığını, hatta hiç dindar olmadığını, kanıtlamaya uğraşıyorlar. 

Kemalizm’le de bir problemi yokmuş.

Doğrudur... Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Kemalizm’le bir problemi yok... Geleneğin önemini vurgulayan ve örtük rejim eleştirisi sayılabilecek beyanlarını saymazsanız, Kemalizm’le hiç problem yaşamamış.

Kemal Kılıçdaroğlu, “Bu isim de nerden çıktı?” diyen CHP’lileri teskin etmek için, “Tanıdıkça siz 
de seveceksiniz” demişti.

Etraflı bir tanıtıma gerek yok: Seveceklerdir. İKÖ’deki performansı ve Sisi darbesi konusunda demokrat dünyayla (!) anında senkronize olması sevmeleri için yeterli nedendir.

Üstelik, onu daha da “sevdirecek” başka özellikleri keşfedildi. Bir gazetemiz dünürünü bulup konuşturdu: İhsanoğlu namaz kılarken hiç görülmemiş.

Dünürü, “Ben görmedim. İbadetlerini gizli yapar. Namazlarını ortalıkta kılmaz” diyor... Bu gizliliği bir kez Cidde’deyken ihlal etmiş. Bütün bakışlar üzerindeyken Cuma namazına gitmiş.

Benim anlayamadığım husus da şu:

Hem birtakım özellikler atfedeceksiniz, hem de aslında bu özelliklere sahip olmadığını kanıtlamaya uğraşacaksınız.

Dindar oyları mı kafalamak istiyorsunuz, Kemalistleri mi hatta tutmaya çalışıyorsunuz?

Hangisi?