Sýcak yaz akþamlarý Ýstanbul’da isem bazen Baðdat Caddesine çýkýyorum ve bir kafede kahve içiyorum.
Bu modern kafelerde bir rafýn üzerinde de dergiler ve gazeteler duruyor genellikle ve kahvenizi içerken de o gün okumadýðýnýz bir gazeteyi karýþtýrýyorsunuz; mekan serinse doðrusu fena bir keyif deðil.
Raflarda daha çok kadýn dergileri var, gazete olarak da en çok Cumhuriyet ve Sözcü gazetelerine rastlanýyor; bu iki gazeteyi de genellikle evde ya da internetten okumadýðýmdan bu kafe keyifleri bana Cumhuriyet ve Sözcü gazetelerine bir göz atma olanaðý veriyor.
Bu kafelerde aðýrlýklý olarak Cumhuriyet ve Sözcü bulundurulmasýna, baþka gazetelerin de pek bulundurulmamasýna bir itirazým yok, olamaz da, Baðdat Caddesi sakinlerinin önemli bir bölümü son senelerde çok ulusalcý takýlýyorlar, Star, Zaman, Taraf, vs. hatta Radikal gazetelerini kafelerde aramalarýný beklemiyorum.
Mesele bir arz-talep meselesi.
Baðdat Caddesi sakinlerinin azýmsanmayacak bir bölümü bu iki gazeteyi talep ediyorlar, en doðal, demokratik, meþru haklarýdýr, kimsenin diyecek bir sözü olamaz.
Dedik ya, mesele bir arz talep meselesi, kafelerin de bu talebe göre gazete sipariþi vermeleri de çok doðal, yine kimsenin br eleþtirisi olamaz, nihayetinde özel mekanlar, istedikleri gazeteleri alýrlar, müþterilerinin hizmetine sunarlar.
Bazý arkadaþlarýmdan duyuyorum, Niþantaþý’nda da, Bodrum, Datça gibi sahil kasabalarýnda da durum pek farklý deðil; dediðim gibi bir arz-talep dengesi söz konusu olan.
Bu yazýn sýcak günlerine damgasýný vuran en önemli olaylarýn baþýnda muhtemelen Þemdinli olaylarý geliyor.
Cumhuriyet, Sözcü gibi gazeteler de bildiðimiz gibi genelinde kürt meselesine, özelinde de son Þemdinli olaylarýna basit ya da komplike ama bir terör, askeri olay gibi yaklaþýyorlar, müzakere fikrine sýcak bakmýyorlar, terörün üzerine askeri yöntemlerle ama daha kararlý gidilirse PKK’nýn kökünün kazýnacaðýna inanýyorlar, niye bu kadar þehit veriyoruz diyenlere de adeta vatan haini gözüyle bakýyorlar.
Bu son “vatan ihaneti” meselesini bir kenara koyarsak, bu askeri yöntemlerle çözüm meselesi bana 28 senedir süren bir süreç için çok anlamlý gelmiyor ama yine de Cumhuriyet, Sözcü gibi gazetelerin bu pozisyon alýþlarýna saygý duymak zorunda hissediyorum, bu görüþü de demokrasi içi bir görüþ olarak, kolay olmasa da kabullenmeye kendimi zorluyorum.
Baðdat Caddesi, Niþantaþý ve Bodrum, Datça yazlýkçýlarý da, gazete tercihlerini aðýrlýklý olarak bu iki gazeteden yana koyuyorlarsa bu duruma da demokratik bir ülkede yine sonuna kadar saygý duymak lazým; Erenköylüler, Suadiyeliler, Niþantaþýlýlar, Bodrum, Datça yazlýkçýlarý kürt meselesinin askeri zorla çözüleceðine inanýyorlarsa, býrakalým inansýnlar, inanmaya da daha senelerce devam etsinler.
Buraya kadar her þey normal, demokrasi sýnýrlarý içinde; bu görüþlerin zerresine dahi katýlmasam, diyecek bir sözüm yok, olamaz da.
Ama ayný meselenin baþka bir boyutu daha da var ve bu boyut öyle demokrasi ile falan izah edilebilecek gibi deðil; sorun aðýrlýklý olarak bir ahlak, hatta ahlaksýzlýk meselesi.
Kürt meselesinin askerle, onaltý ay askerlik yapan gençlerle çözüleceðine inanýlýyorsa, benim radikal itirazlarým var ama bu askeri sevimsiz görüþe de saygý duymak zorunda hissediyorum kendimi.
Ama bu saygýmýn sýnýrý, kürt meselesini askeri yöntemlerle çözmek isteyen kesimlerin tümünün, mesela Baðdat Caddelilerin, Niþantaþýlýlarýn da yirmi yaþýndaki erkek çocuklarýnýn Hakkari’de, Þemdinli’de sýnýr karakollarýnda askerlik yapmalarýna izin vermelerinden geçiyor.
Sýnýr karakollarýnda pisi pisine þehit olan çocuklarýn annelerinin baþlarý hep kapalý, aileler hep merkezlerin dýþýndan, aðýrlýklý olarak da köylerden.
Neden Erenköy Galip Paþa’dan, Teþvikiye Camii’nden, Bebek Camii’nden hiç þehit cenazesi kalkmýyor; Levent Camii’nden, ki galiba askerin tercihi burasý, þehit cenazesi sayýsý son yirmi sekiz senede kaç tane?
1984’den beri beþ bin þehit verdiðimiz ifade ediliyor; istatistiki olarak bu beþ bin þehit cenazesi nasýl oluyor da çok aðýrlýklý olarak köylerden, kasabalardan, derin Anadolu’dan kalkýyor?
Bir generalin, bir milletvekilinin, bir müsteþarýn, bir büyük iþadamýnýn oðlunun sýnýr karakolunda görev yaptýðýný duyan var mý?
Benim duymadýðým istisnai görevler, þehitler var ise, beni baðýþlasýnlar, þehitlerimize de Allah rahmet eylesin.
Çocuðunu askere göndermemek için ABD’nin onuncu sýnýf bir üniversitesine gönderen, yirminci sýnýf bir üniversitesinde master yaptýran ama ayný zamanda meselenin kan dökülerek çözümünü isteyenlere saygý duymak içimden hiç gelmiyor doðrusu.