Üstad Necip Fazýl Kýsakürek’i, Ruslara karþý yardým toplamak amacýyla Türkiye’ye gelen mücahid Afgan heyeti ziyaret eder. Kendisinden yardým isteyen heyete Üstad elindeki “Ýdeolocya Örgüsü” adlý eserini uzatýp, “Dilinize çevirip, okutun. Size yapacaðým en büyük yardým budur” der. Heyet ve heyeti Üstad’a getirenler “Biz yardým istiyoruz O, eserimi çevirin, diyor” kýzgýnlýðýyla Üstad’ýn yanýndan ayrýlýrlar.
Üstad’ýn ne demek ve ne yapmak istediði, iþgalci Ruslar Afganistan’dan kovulup mücahidler birbirini öldürmeye baþlayýnca ortaya çýkar. Kur’an’a ve sünnete nispetle bir vasýta sistem (fikir) ve ona baðlý olarak bir ahlâk anlayýþýndan mahrumluðun getirisi acý tablo dünden bugüne, bizler de içinde olmak üzere deðiþmiyor.
Bunlarý yazmama vesile olan, Tunus eski cumhurbaþkaný Muhammed Munsif el-Merzuki’nin 4 Aðustos’ta ajanslara düþen “Arap Baharý” hakkýndaki deðerlendirmesi. Merzuki, Arap Baharý’yla yýkýlmasý imkânsýz görünen rejimlerin yýkýldýðýný lâkin sonrasýnýn getirilmediðinden bahsedip sözü ahlâka getiriyor: “Baþaramadýk. Çünkü biz savaþýmýzýn deðerler savaþý, ekonomik ve siyasi ilerlemenin de bir grup deðerler üzerine kurulduðunu anlamadýk. Ahlâk devrimi olmadan hiçbir devrim olmamýþtýr, olmayacaktýr.”
Merzuki’nin açýklamasýný aklýmýzýn bir köþesine koyup Mütefekkir Salih Mirzabeyoðlu’nun 2013 yýlýnda “Arap Baharý” hakkýndaki tespitine bakalým. Yeni Akit Gazetesi’nden Murat Alan’a verdiði röportajda Mirzabeyoðlu “Arap Baharý” üzerinden Müslümanlar’daki fikir eksikliðine dikkat çekiyor: “Arap Baharý ile aslýnda Müslümanlar ne kadar fikirsiz olduklarýný gördüler. Yýllarca halklarýný sömüren diktatörler öyle veya böyle devrildi, fakat boþluk doldurulamadý. Mýsýr’da Hüsnü Mübarek, Libya’da Muammer Kaddafi devrildi. Peki ne oldu? Yerine þuurlu bir yapý oturtulabildi mi? Aksine, Müslümanlarýn ne kadar hazýrlýksýz olduðu ortaya çýktý. (...) Ýstenilen þey zaten Müslümanlarý þuursuzlaþtýrmak. Yönetim kabiliyetlerini zayýflatmak ve hatta yok etmek. Bilinç algýsý kapalý, ne yapacaðýný bilmeyen bir Ýslâm kitlesi istediler. Bunun aksini iddia eden, bir fikir ortaya koyan herkesi yok etmek istediler.”
Kur’an’a ve sünnete nispetle bir fikir olmayýnca Kur’an’a ve sünnete uygun bir ahlâk da olmuyor. Fikir ve ahlâkýn ayrý olamayacaðýný Üstad Necip Fazýl Kýsakürek “Ýman ve Ýslâm Atlasý” adlý eserinde þu þekilde anlatýyor:
“Ahlâk mý fikirden, fikir mi ahlâktan? Yumurta tavuk hikâyesi...
Ahlâk görüþünü getirmemiþ herhangi bir fikir sisteminin eksik kalmaya mahkûm bulunduðu bir mütearife...
Fikir ‘niçin’i, ahlâk da ‘nasýl’ý temsil eder.
Ýnsan nedir, nasýl olmalýdýr?..
Kâinatý idrak cehdimiz fikir, ona karþý tavýr alma ihtiyacýmýz, ahlâk...
Bilmekte fikir, yapmakta ahlâk vardýr; ve ikisi de suyu bütünleþtiren çifte madde halinde kaynamýþtýr.
Her fikir ahlâký hâmil, her ahlâk da fikre þâmil... Böyleyken bazen birinin öne geçtiði ve öbürünü geride býraktýðý haller olabilir. O zaman iki taraf da eksik kalýr.
‘Allahýn ahlâkiyle ahlâklanýnýz!’ ölçüsünde mutlak hikmetin kendisiyle kaim olduðu Mutlak Zatýn ahlâka da mesnet teþkil edici sýfatý bildirilmiþtir. Kul bu sýfattan pay istemek makamýndadýr.
‘Ben ahlâkî keremleri tamamlamak için gönderildim’ buyuran Varlýk Tâcý, payý getirendir.”
Tunus eski cumhurbaþkaný Merzuki, “Baþaramadýk” diyor. “Ahlâk devrimini yapamadýk da ondan” diye de ekliyor. Çok güzel, bir eksikliði görmüþ ama o da eksik! Hani fikir? Hani, Kur’an’a ve sünnete nispetle bir dünya görüþü? Ýþte Üstad, yýllar önce ümmetteki bu eksikliði görüp “Ýdeolocya Örgüsü’nü yazmýþ ve ümmete hediye etmiþ...
Sadece Araplar’ýn deðil ümmetin ve insanlýðýn baharý, Kur’an’a ve sünnete nispetle bir dünya görüþünün tatbikiyle mümkün olduðu bir bedahet halinde ortada. Gören var mý!