Bahçeli, Başbuğ ve birbirine yakışma

Devlet Bahçeli ve diğer MHP kurmayları bir kumar oynuyorlar.

Şayet, AK Parti’nin ve Sayın Başbakan’ın çözüm projesi işler, zaman içinde şehit sayısında, kürt gençlerin ölümünde hissedilir bir azalma olur, provokasyonlar boşa çıkarılabilir, siyaset statükoya yeniden teslim bayrağı çekmez ise MHP’nin varoluş nedeni anlamını yitirebilir.

Kimileri bu ifademi biraz sert bulabilirler ama kürt meselesinde siyasi çözüm, kalıcı bir barışın yakalanması MHP için olumsuz anlamda hayati bir konudur.

MHP de, her rasyonel organizma gibi, kendini yok edebilecek bir sürece direnecektir.

Anlamaya çalışıyorum.

Kalıcı bir barış sağlanır ise, bu süreçten öncelikle AK Parti ama daha küçük ölçekte de olsa CHP ve BDP de karlı çıkacaklar, bu siyasi hareketler normalleşmiş bir siyasi süreçte rekabetçi siyaset yapacaklar, MHP ise hem en büyük siyaset kozunu yitirecek, hem de barış sürecine karşı çıkmış, hem de çok sert karşı çıkmış olmanın ek faturasını ödeyecek.

Tabi, barış süreci, ufak ya da büyük aksaklıklara rağmen sonuca ulaşır ise.

Bahçeli’nin oynadığı kumarı kazanma ihtimali de sıfır değil.

Burası Türkiye, neler olacağı bilinmez.

Bahçeli’nin en büyük şanssızlığı Erdoğan’ın seçtiği zamanlama; zamanlama derken büyük ölçüde Obama’nın ikinci dönem başkanlığı aklıma geliyor.

Bahçeli’nin kumarda şansı çok yüksek değil, bunu biliyor ya da bilmiyor ama kendi cephesini de takviye etmek, konsolide etmek istiyor.

İlk önemli konsolidasyon girişimi de muhtemelen bugün (dün) yaptığı Silivri ziyareti ve Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ ile kucaklaşması.

Bu kucaklaşma sahnesini ekranlarda izleyemedim, muhtemelen Adalet Bakanlığı yayına izin vermemiştir ama sahneyi kafamda canlandırabiliyorum ve aklıma gelen ilk düşünce bu iki ismin, Bahçeli ve Başbuğ’un birbirlerine ne kadar yakışacakları.

Bahçeli’nin, galiba 2011 seçimleri için idi, yaptığı o ilginç aritmetik hesapları, bu tarihin MHP’ye nasıl uğurlu geleceğini söylediğini hatırlıyorum.

İlker Başbuğ’un da, Mehmet Altan ile kişisel polemik yaparcasına, dünyanın her yerinde, bizdeki gibi, Askeri Yargıtay, Yüksek Askeri İdare Mahkemesi (Askeri Danıştay) türü askeri yüksek yargı organlarının varolduğunu savunduğunu da hatırlıyorum.

Düzeyler ne kadar birbirine benziyorlar, şaşırıyorsunuzdur muhtemelen.

Sayın Bahçeli’yi seçim meydanlarında kürsüden idam ipi atarken de hatırlıyorum.

Sayın Başbuğ’u da ekranlara doğru, başöğretmen edalarında, parmağını sallarken, bizleri azarlamak isterken hatırlıyorum.

Karadeniz’de bir limanda, bir savaş gemisinin güvertesinde, savaş kıyafetleri ile, vatandaşlara konuşma yaparken de hatırlıyorum Sayın Başbuğ’u.

Dün bu iki insan Silivri’de kucaklaştılar.

Birbirlerine ne kadar yakışabileceklerini tahayyül bile edemiyorum.

Bu kucaklaşma önümüzdeki döneme ilişkin bazı sinyalleri, muhtemel siyasi koalisyonları da önümüze koyuyor gibi.

Bahçeli ve Başbuğ kucaklaşması, iki faninin değil, iki zihniyetin kucaklaşması.

Bu zihniyetlerin kucaklaşmasından nasıl bir Türkiye tasavvuru çıkabileceğini de az çok biliyoruz.

Bu bilme durumu içinden geçtiğimiz çok kritik sürecin önemini daha da arttırıyor, barış girişimi başarısız olur ise alternatifin ne olabileceği konusunda da bir ipucu veriyor.

Aklı başında herkes bu barış ihtimaline, normalleşme sürecine destek vermeli.

Hala arafta olanlar da kucaklaşmayı bir kez daha değerlendirsinler lütfen.

twitter.com/KarakasEser