Bahçeli’nin ve Akşener’in paralelle imtihanı

Mahkeme kararının ardından dün gördük ki MHP’de gerilim hayli yüksek. Bahçeli’ye muhalefet eden ve ihtilafı mahkemeye taşıyan isimler dün de kurultaya kadar birlikte hareket etme kararı aldılar. An itibariyle, dört genel başkan adayı beraber, Bahçeli tek.  

İşin hukuki boyutuyla ilgili muhtelif görüşler var lakin siyasi boyutu hakikaten içler acısı.

Siyasetin bizatihi kendisi, var olan bir sorunu konuşarak çözüme, vuzuha kavuşturma sanatıyken, siyaset yaptığını iddia eden, ülke yönetimine talip olarak tüm sorunları çözeceğini vaat eden koca koca siyasetçiler, parti içindeki bir sorunu çözemeyip mahkemeye gidiyorlar!  Bundan daha öğretici ne olabilir?

Kimin kimle ne iş tuttuğuna, nereden destek ve tezahürat aldığına bağlı olarak da bir siyasi ahlaki okuma yapılabilir pekala. Gücünüzü MHP tabanından teşkilatından mı alıyorsunuz yoksa şimdiye kadar hangi siyasi partiye el attı ise zarar vermiş, ölmüş ama cenazesi kalkmamış bir suç cemaatinden mi?

Üstelik bu konuda zan altında olan isim deneyimli siyasetçi Meral Akşener. Firari olan ya da burada kalan ama sözü yüzü yerden kalkmayan bir grup paralelin ve FETÖ işbirlikçisinin Akşener adına şimdiden zafer çığlığı atıyor olması, Akşener’in bu yarıştaki en büyük handikapı.

Bir de muğlak bir beyan var malum. Paralel yapıyla ilişkisi sorulduğunda “Herhangi bir cemaatle bağım yok, Gülen cemaatiyle de yok ama olsaydı inanın gururla söylerdim” demişti Akşener o röportajda. Devletçi milliyetçi kimliğiyle tanınan ve MHP genel başkanlığına aday olan bir siyasetçi için epey sıkıntılı bir cevap doğrusu. Başka devletlerin istihbarat örgütleriyle beraber Türkiye’ye operasyon çekmeye, devletin sinir sistemine sızmaya kalkan, dini değerleri kamuflaj amaçlı kullanan bir suç örgütünden gurur duyduğunu söylemek -eğer bir zaruretten kaynaklanmıyorsa- elbette ki sorgulanacak ve sık sık önüne çıkarılacaktır.

Anlaşılan o ki Erdoğan’dan kurtulmak için Türkiye’yi feda etmeye hazır siyasi cephenin son durağı MHP oldu. Gezi ile olmayan, 17-25 Aralık’ta başarılamayan, bir yerel, iki genel, bir cumhurbaşkanlığı seçiminde sandıktan çıkmayı başaramayan yerel-küresel ittifak, son olarak PKK’yı salmıştı Türkiye’nin üstüne. O da olmadı. Türkiye teslim olmadı. PKK her alanda ağır yenilgi yaşıyor. Daha bir ay önce “hedefimiz Erdoğan, Türkiye’de iktidarı değiştireceğiz” diyen PKK, şimdi araya aracılar koyup Türkiye masaya otursun diye yalvarıyor.

Bu da tutmayınca MHP cazip görünmüş olmalı. Sonuçta başarısız bir genel başkan var partinin başında. Neden CHP değil? Evet Kılıçdaroğlu da oyunu artıramıyor, başarısız ve etkisiz ama hala “kullanışlı”.

Anlaşılan o ki Bahçeli artık değil. Baykal’ın bir kaset operasyonu ile CHP’nin başından alınıp Kılıçdaroğlu’nun paraşütle indirildiği 2011 yılında benzer bir ameliyata MHP de uğramıştı. Deniz Bölükbaşı ve Cihan Paçacı dahil genel başkanlarını kaybeden Bahçeli, tuzağı kuranın kim olduğunu bilmez gibi, 17-25 Aralık sonrası Paralelin imal ettiği kasetlerden nemalanmayı tercih etti.

Bu durum umutlandırmış olmalı muhataplarını. Ama CHP-MHP-HDP koalisyon fantezisini kuranları 7 Haziran sonrası pat diye ortada bırakıverdi Bahçeli. Haliyle “gitmeyi hak etti”.

Devlet Bahçeli, son kertede oyunu görmüş olmalı ki dün sert ifadelerle “Bizim paralele teslim edecek partimiz yok” dedi. MHP demek Türkiye demektir Bahçeli için.

Bahçeli’nin alametifarikası bu zaten. Kırmızı çizgilerden ibaret bir siyaset güdüyor ve iş sınıra geldiğinde, mevzuu partiler üstü bir siyaset gerektirdiğinde “Devlet”liğini yapıyor.