Türkiye Körfez’de, Ortadoğu’da, İslam dünyasında iç çekişme ve çatışmanın yeri ve zamanı olmadığını söylüyor. Dinleyen, kazanır.
Artık zor yatışır
Türkiye’nin bütün Ortadoğu’da ve İslam dünyasında barış huzur ve refah istemesi yetmiyor... İtişme, iç kavga, yıkıcı rekabet ve gereksiz hissiyat yüzünden bölgenin çektikleri bitmedi. Herkese zarar veren Katar ablukası, bu krize eklenen Türkiye şartları, sonra Suudi temsilcinin BM’de boyundan büyük laflar etmesi, Türkiye’yi duruma müdahil olmaya itiyor. Bakın ne oluyor:
Suudi ve Birleşik Arap Emirlikleri‘nin ikisinin de adı Muhammed olan prensleri, muhtelif numaralar kapsamında Katar’ı hedef aldılar. Bir darbe ile Katar’ı kukla yapacaklardı. Katar’da darbe, Türkiye ile ABD’nin, muhtemelen birbirinden ayrı çabalarıyla önlendi. Bu olayların perde gerisine sonra bakarız... 15 Temmuz öncesinde de bölgede kuşkulu hareketler vardı, onu da not almıştık... Ve Katar’da darbe konuşulurken, Suudi Arabistan’da darbe oldu... Katar tutundu ama Suudi Arabistan artık zor yatışır.
Suudi darbesi daha bitmedi
Gözlemimiz, Suudi Arabistan’da 20-21 Haziran’da bir darbe olduğu yönündeydi. Ortadoğu usulü, sessiz, ama çok sarsıcı bir darbe... Veliaht Prens olan Nayef (57) veliahtlığı bir gecede amca oğlu ve mevcut kralın oğlu Muhammed bin Salman’a (31) bırakmıştı. Değişim sırasında gürültü çıkmaması, her şeyin yolunda olduğunu göstermiyordu.
Mevcut kralın yaşı (81) ve sağlığına bakılınca, zaten kısa sürede veliahta görev düşecekti. Ancak bu telaşlı değişikliğin kendisi, öncesinde Donald Trump’ın bölgede olması, İran karşıtı söylemler ve Katar ablukası, Suudi Arabistan’da garip işler olduğuna işaretti.
‘Her şey rıza ile oldu, kural uygulandı, her şey yolunda’ dendikçe, kuşkularımız arttı. Suudi ve BAE veliahtlarının samimiyeti, ikilinin Başkan Trump’ın damadı Jared ile yoğun temasları, zaten kuşkulu hareketlerdi. İki veliahtın, Jared ve Trump’a, kulaklarına hoş gelen şeyleri söyleyip zımni onay aldıkları açıktı... BAE prensinin Suudi prensi doldurduğu, akıl hocalığı yaptığı da yazıldı... Ancak bu işlerde gerekli olan kanıt, yani “namlusundan duman tüten silah” ortada yoktu.
***
Bundan 10 gün önce, duman tütmeye başladı. Gelişmelerin perde gerisine dair gayet sağlam haberler Amerikan medyasında belirdi:
- Devrik Prens Nayef sarayında göz hapsindeydi. Dış dünya ile teması yasaklanmıştı... Gönül rızasıyla tahtı bırakan adam neden sarayına hapsedilir ki demeye kalmadan;
- ‘Katar emirine atfedilen ve Katar ablukasına gerekçe sayılan açıklamaların, hack sonucu kurgulandığı, hack’in BAE planı olduğu’ yazıldı. Katar’a yönelik komplonun ayrıntıları belirmişti. İşin başı BAE ve Suudi veliahtlarıydı.
- Ve en son müthiş ifşaat: Nayef, Katar’ın hedef alımasına ve kavgaya karşıydı ve silah zoruyla veliahtlıktan vazgeçirilmişti.
Bu haberlerin kaynağı CIA idi. Seçme medyaya ‘ABD istihbarat yetkilileri’ önüyle arkasıyla ve kanıtıyla bilgi veriyordu.
ABD istihbaratı, Suudi Arabistan ve bölgede olanlardan rahatsızdı, medya üzerinden uyarı yolluyordu.
Bu işlerin Trump’ın zımni onayıyla tezgahlandığı açıktı da, istihbarat- yani ABD derin devleti, bir de Suudi-Katar dosyasında mı Trump ile savaşa girmişti? Ve neden?
Gerekçe şuydu: Evet Suudi ve BAE Prensleri Trump’ı kendi taht adaylıkları ve Katar konusunda başlangıçta kandırmayı başarmışlardı. İkilinin ABD çizgisinde kalacaklarından kuşku yoktu. Ancak bu acemi işi çıkışlar, Katar’ın hedef alınması ve Suudi darbesi, ABD istihbaratının yıllardır uğraşarak kurduğu dengeleri bozmuştu.
***
Denge şu: CIA ve Pentagon’un Suudi tahtında görmek istediği kişi, yıllardır temasta olunan, denenmiş ve güvenilir olan Nayef’ti. Hatta bir iddiaya göre, ABD Nisan 2014’te hem BAE hem de Suudi kraliyet ailelerini ‘teröre destek’ gerekçesiyle silecekti. Nayef’in girişimi ve güvence vermesiyle bu iş durduruldu. ABD ile anlaşma sonucu tahta Salman’dan sonra Nayef geçecekti. Ocak 2015’te Salman kral oldu ve apar topar veliaht değişiklikleri yapıldı. Bir de o dönemde ABD’nin 11 Eylül kurbanlarının tazminat davalarına izin vermesi ve ABD’deki Suudi parasına el konması riski vardı.
Halen Katar’ın sıkıştırılması, ABD açısından bölgede gereksiz istikrarsızlık yaratıyor. Ve haber sızıntıları, ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’un bölgede dolaşıp Katar konusunda BAE ve Suudi’den gerekli yumuşama görmemesinden sonra geldi. İki genç prensin hırsları ve sınırlı vizyonları, bölgeyi ve dengeleri onlardan daha iyi bilen kişi ve kurumlarla ters düşüyor. Çatışmada kim kazanır? Ayrıca kimsenin görünüşte ABD’ye sadakatinden kuşku yok. Ancak bunlar riskli koltuklar ve acemi yöneticilerin üzerine oturdukları barut fıçılarını patlatma riskini kendileri görmese de, başkaları görüyor.
Son dakika gelişmeleri
Siz yazıyı okurken bile gelişmeler sürüyor.
1- Nayef’in sağ kolu olan ve CIA’nın ‘Nayef ile birlikte bize çok lazım’ diye yayın yaptığı General El Huveyirini vardı… Nayef ile ilgili haberler çıkınca, Suudi yönetimi Perşembe günü yeni bir ‘İç Güvenlik Dairesi’ kurulduğunu, başına da Bakan yetkisiyle General El Huveyirini’nin atandığını duyurdu. O saate dek generalin ev hapsine olduğu bildirilmişti.
YANİ: CIA’ya -merak etmeyin, adamınız görevde- mesajı yollandı. CIA tatmin oldu mu? Bakacağız.
2- Aynı sırada Suudi yetkililer medyaya ‘Nayef ağrı kesici bağımlısı olmuştu, toplantılarda uyuyordu, ondan değiştirildi- diye demeçler vermeye başladılar. Yani Nayef’e karakter suikasti başladı... Durum net değil.
Nayef morfin bağımlısı olabilir ama adam ‘Katar’a sataşmayın’ dediyse, gayet aklı başında demek... Katar’a sataşıp evdeki bulgurdan olmaya doğru giden Prens Muhammed için de Alman istihbaratı ‘Kumarbaz’ demişti... Önünü, ardını düşünmeden siyasi kumar oynuyor- anlamında. Ve evet, Yemen’de, Katar’da, bölgede çok ağır ve tehlikeli kumar oynanıyor. Zaman kumar zamanı değil.