Ak Parti'nin kendi tabanýný tahkim (konsolide) etmek için kamplaþtýrýcý dil kullanmasýný öteden beri eleþtirdim. Gerekçem: Ak Parti'nin ruh dokusunun, aldýðý oydan çok daha geniþ toplum kesimlerini kapsayýcý nitelikte olduðu, ya da olmasý gerektiði kanaatiyle alakalý. Ben öteden (taaa Erbakan Hoca'dan) beri “Biz 78 milyon -bugün 80 milyon- insanýn partisiyiz” söylemini önemsedim ve bu söylemin içinin davranýþlarla doldurulmasý gerektiðini düþündüm.
“Din dili”nin “Kalb dili” olmasý gerektiðini düþündüm hep.
Danýþmanlýðýný yaptýðým Erkam Radyo'nun tanýmlayýcý sözcüðü“Kalbin Sesi” ifadesini de ben teklif ettim.
“Bizim siyasetimiz”in bir boyutunun “Ýslam Daveti” ile alakalý olduðuna da inandým. Biz öyle görmesek de dýþardan bakanlarýn bizim “Müslüman kimliðimiz”le “Siyasetimiz” arasýnda iliþki kurabileceðini, artýlarýmýzýn insanlarýn yüreklerine artý, eksilerimizin eksi olarak yansýyabileceðini düþündüm.
Bu yaklaþým, “Naif” diye nitelenebilir, ama ben insanýn siyasetinin de deðerleriyle iç içe olduðunu düþünüyorum.
O sebeple de toplumu kategorize ederek, hatta baþkalarý zaten kategorize ediyor gerekçesiyle- kategorize ederek, kendi alanýmýzý tahkim adýna bir kesimi dýþlamayý pozitif söylem çerçevesinde görmüyorum. Açýk yazayým: Evet ve Hayýr'larý “ihanet” baðlamýnda görmenin her þekline karþýyým.
Bunun için “Balkon dilini öne çekmek” gibi bir baþlýk koydum yazýma. “Öne çekmek” yani, referandum sonrasýnda “Balkona çýkýlacaksa” orada söylenecek olanlarýn iç dokusunu bugünlerde seslendirmek...
Herkes biliyor, Ak Parti seçim zaferlerinden sonra balkona çýktý ve halka “Seçim sürecinde ne söylendi ise söylendi, þimdi tüm Türkiye olarak kalplerimizin ortak çarpmasý zamaný” çerçevesinde konuþmalar yaptý. Ak Parti bu söylemi sevdi. Aslýnda bu söylem, ilk defa icra edildiðinde, Ak Parti'ye oy vermeyen toplum kesimleri tarafýndan da sevildi. “Ýþte böyle” dendi. Kucaklayýcý tavýr selamlandý. Daha sonra gerginlikler arttýkça, “Balkonda þöyle konuþulmuþtu” gibi hatýrlatmalar yapýldý. Sonra da sanki “Balkonda konuþuluyor, orada kalýnýyor” gibi ifadelerle serzeniþler dile getirildi.
O dönemler, seçim söz konusuydu, parti yarýþlarýnda “sertlikler – kendi kampýný tahkim etme refleksleri” tolere ediliyordu. Bugün sistem deðiþimi çerçevesinde bir halk oylamasý söz konusu. Ýþin lokomotifi olarak Cumhurbaþkaný Erdoðan ve Ak Parti herhalde çok yüksek bir “Evet” yüzdesi çýkmasýný ister. Taþýn altýna elini koyan ve riske katýlan MHP - Bahçeli de, düþük yüzdelerden rahatsýzlýk duyacaktýr.
Peki nasýl yükselir oylar?
Tabanlar, kategorize edilmiþ söylemlerle konsolide edilerek mi?
Üstelik trol takýmýnýn hiçbir ahlaki hassasiyet göstermeden önüne gelene çamur attýðý bir ortamýn, bu kategorizasyonda rol almasý hatta “ön yüz” haline gelmesi ile mi?
“Balkon konuþmasý”demek, parti ayrýmýný aþýp, “Ak Parti'ye oy vermiþ vermemiþ herkese hizmet için buradayýz” demektir.
Ýþte bu dilin, bugün referandum için devreye sokulmasýný kastediyorum “Balkon konuþmasýný öne çekmek”le.
Ortamý -toplumsal algýlarýn nasýl seyrettiðini- doðru görmek lazým.
Olaðanüstü halin yeni gelecek sisteme bir yükleme yaptýðýný, “Böyle bir sistem mi oluþacak?” sorusunun zihinlerde iz býraktýðýný görmek lazým.
Diyelim “Bana savaþ açmýþ bir çevre” neresinde duruyor bu “Evet” kampanyasýnýn? Beni boðunca, beni yazdýrmayýnca kaç puan gelecek Evet'e? Benim gibi onlarca insan var, hepsi bir çamur odaðýnýn boy hedefi... Kim nereye yerleþtiriliyor, bir kampanya planlanýrken?
Ben derim ki, Tayyip Erdoðan'ýn hizmetleri anlatýlsýn, memleket sevdasý anlatýlsýn, 80 milyona yönelik kuþatýcýlýðý öne çýkarýlsýn, “Evet diyen de Hayýr diyen de bizimdir” söylemi öne çýksýn. Bence düþmanlaþtýrmaktan çok daha etkili olacaktýr. Yine diyorum, evet demokratik sonuç olacaktýr ama, yüzde 40'larda “Ýhanet”le tanýmlanan bir “Hayýr” Türkiye için saðlýk göstergesi olmayacaktýr.
Son not: Tayyip Bey'le birlikte Abdullah Gül'ü ve Ahmet Davutoðlu'nu sevmek günah deðildir.