Baþlýktaki “özü” ifadesi biraz iddialý kaçýyor ama yine de bu ifadede ýsrarlýyým, Balyoz meselesinde ortada ciddi bir darbe giriþimi olmadýðýna kimse beni inandýramaz.
1960’dan, 1971’den, 1980’den, 1997’den, luhtemelen çok daha da öncelerden, gelen bir pis geleneðin (!) ve reflekslerin AK Parti’nin 2002’de tek baþýna iktidara gelmesiyle, Baþbakan’ýn (Erdoðan), Dýþiþleri Bakaný’nýn (Gül) eþlerinin türbanlý olmalarýyla beraber yeni bir darbe refleksiyle harekete geçmediðine aklý baþýnda insanlarý inandýrmak kolay deðil.
Bu darbeci reflekslerin hazýrlýk aþamasýnda kalýp kalmadýðý, eyleme geçip geçmediði, eyleme geçmediði müddetçe de suç teþkil etmeyeceði tartýþmasý da son derece saçma bir tartýþma.
Bir darbe refleksinin eyleme geçmesi ile birlikte, tanklar Meclis’i, Çankaya’yý kuþatýyor, Baþbakan tutuklanýyor, darbe hukuku devreye giriyor, ortada suç falan kalmýyor zaten.
Ya da bu pis iþin, bu iðrenç refleksin, bu eylemin suça dönüþmesi þekilde görüldüðü gibi tam 33 sene sonra ancak mümkün olabiliyor.
Dönemin bir emekli kuvvet komutaný galiba þöyle buyurmuþ: Ortada darbe suçu yok, sadece bir disiplin suçu var.
Bir orgeneralin, bir kuvvet komutanýnýn disiplin suçu ne demektir?
Bu disiplin suçu zaten bir adým daha ileriye gittiði zaman “cezasýzlýk” fenomeni ile kuþatýlýyor, kurtarýlýyor.
Emekli Deniz Kuvvetleri Komutaný Oramiral Sayýn Özden Örnek’in hatýratýnýn birileri tarafýndan, Sayýn Örnek dýþýnda, yazýldýðýna, üstelik hatýratý okudu iseniz, kim inanacak acaba?
Balyoz davasý hukuksal sürecinde usûl hatalarýnýn yapýlmýþ olmasý, araya iddia edilen düzmece delillerin konulmuþ olmasý da mutlaka sanýklarýn lehine sonuçlar üretmeli idi ve zaten de, iyi ki de, öyle oldu.
Ama bu hukuksal hatalar TSK bünyesinde çok sevimsiz olaylarýn yaþanmadýðýný da göstermiyor.
2006 Eylül’ünde bir resmi törende dönemin Deniz Kuvvetleri Komutaný “görüþlerini beðenmediklerini Anadolu denizinde boðacaklarýný” söylemiþ idi (bkz. internet).
Bir kuvvet komutanýnýn böyle bir demeç verebildiði, yargýnýn bu demeç karþýsýnda hareket etmediði (askeri yargý mý hareket edecek?) bir ülkede darbe ihtimalinin olmadýðýný, askerin bu pis iþe plan düzeyinde bile olsa girmediðini, olayýn sadece bir kumpas olduðunu söylemek insanýn zekasýyla alay etmek demek.
Kumpas tabirini pek sevdik ama 27 Nisan muhtýrasý da mý kumpas idi, bir devlet memurunun çýkýp Cumhurbaþkaný tanýmlamasý yapmasý, özde, sözde saçmalýðý da mý kumpasdý?
Arkadaþlar, siyasi iktidara yakýn arkadaþlar, unutmayalým, bu giriþimler Patagonya baþbakanýna deðil, Sayýn Edoðan’a, Sayýn Gül’e karþý yapýlmýþlar idi.
Keþke mesele Anayasa Mahkemesi’ne kadar gelmese idi, TBMM bu eski pisliklerin üzerini bir genel afla örtüp yeni bir sahife açmayý denese idi diye düþünüyorum, böyle bir ihtimal hem darbe giriþimleri konusunda, hem de malum çözüm sürecinde çok daha iyi neticeler üretebilir idi.
Ben gelinen noktadan çok rahatsýzým ama rahatsýzlýðýmýn nedeni darbecilik suçlamasýyla karþýlaþan insanlarýn bugün özgürlüklerine kavuþmuþ olmasý hiç deðil.
Keþke meseleyi buraya kadar getirmeden, askeri vesayetin anayasal ve yasal dayanaklarýný ortadan kaldýrýp bir zamanlar büyük hatalar yapmýþ generallerle bu kadar uðraþmasa idik.
2014 Haziran’ýnda, askeri vesayetin anayasal temelleri, Anayasa 117 (kimseye baðlý olmayan bir Genelkurmay Baþkaný), 118 (MGK), 108 (DDK kapsamý dýþýnda olan TSK), 156 (Askeri Yargýtay), 157 (Askeri Danýþtay) taþ gibi yerlerinde duruyorlar ve muhtemelen daha öngörülemeyen bir süre daha da duracaklar.
Darbe sanýklarý da çýktýlar, bu kez yaþlarla beraber kurular da yýrtýyor.
Keþke süreçte yaþlar hiç eziyet çekmese idiler, bu da çok önemli bir konu.
Ancak, Balyoz sürecinin özü köklü darbe geleneðidir, bunu da unutmayalým. Aklýma, ister istemez, köyden kasabaya lüks arabasýyla giden aða ve yanaþmasýnýn klasik, çok önemli siyasi fýkrasý geliyor.