Balyozu niye yazmadım

Böyle bir soru var, değişik ortamlarda karşılaştığım. Balyoz Davası kararları açıklandı; sen bu konuda tek satır yorum yapmadın. Neden? Öncelikle böylesine önemli bir konuda benim görüşümün merak ediliyor olmasından memnuniyet duydum! Bu durumda bütün ciddiyetimi takınıp “yorum yapmak için gerekçeli kararı görmem lazım” dersem kimse bozulmasın.

Şaka bir tarafa, Balyoz Davası kararları üzerine yaklaşık bir haftadır çok doyurucu, çok makul, çok tutarlı ve çok vicdanlı değerlendirmeler yapıldı. Damgalanmaktan korkmadan düşündüklerini yazan meslektaşlar belki de uzunca zamandır ilk defa böylesine ciddi bir konuda fikir birliği göstermekle de dikkat çekici bir işe imza attılar.

Öyleyse ben de kendi kanaatimi söyleyeyim: Ordu içindeki cunta yapılanmalarının ve darbe girişimlerinin yargılandığı Balyoz ve Ergenekon davaları Türkiye’nin demokratikleşmesi ve hukuk düzeninin normalleşmesi gibi hayatî derecede önemli “millî hedeflerimiz” bakımından değer taşıyordu. Ancak Balyoz mahkemesinin hem işleyişi hem de vermiş olduğu kararlar bu hedeflere hizmet eder nitelikte görünmüyor ne yazık ki.

Evet, “yargılama adil olmadı” hükmünü mesela 12 Eylül işkenceli yargılamalarının faillerinden, mesela 28 Şubat hukuksuzluklarının savunucularından, mesela 367 hokkabazlığının mucitlerinden duymak insana iyi gelmiyor. Ancak pireye kızıp yorgan yakmamak lazım. Kurunun yanında yaşın yanmasına ve toplumun adalet duygusunun zedelenmesine izin vermemek lazım.

Balyoz Davasında yargılanan üst düzey komutanlardan bazılarının bir darbe girişimi içinde oldukları, yaklaşık on yıldır sağır sultanın ile malumu olan bir konu. Zaten daha önce de bu sahada nelerle meşgul oldukları uzun zamandır kamuoyunun malumu olan kişiler bunlar. Dahası “Özden Örnek günlükleri” başta olmak üzere söz konusu dönemde bu kişilerin ne gibi işler yaptıkları konusunda vicdani kanaat sahibi olmamızı kolaylaştırıcı kanıtlar da ortada.

Ama yargılama sonucunda suçlu olduğuna karar verilen ve ceza alan kişilerin tamamının bu malum zevatla beraber hareket ettiklerini ve böylesi bir darbe girişimi içinde yer aldıklarını söylemek zor. 300 küsur kişinin cümbür cemaat darbe planı hazırlaması da fazlasıyla fantastik geliyor kulağa.

Anlaşılan o ki mahkeme “mümkün olduğunca yüksek ceza, mümkün olduğunca çok kişiye ceza” anlayışıyla hareket etmiş. Yargılama konusu olan malum plan seminerine katılmadığı halde sırf bilgisayar dokümanlarında adı geçiyor diye bazı subayların suçlu bulunup ceza almaları, hem de çok yüksek cezalara çarptırılmaları bu kararların tartışmalı taraflarından biri.

Diğer taraftan, mahkemenin delil olarak kabul ettiği bilgisayar dokümanlarıyla ilgili olarak savunma tarafının ortaya attığı iddialar da epeyce ciddi görünüyor.

-Sözgelimi 2003 yılına ait dokümanların o tarihten dört yıl sonra kullanıma girecek olan Windows 2007 işletim sistemiyle hazırlanmış olduğu iddiası... 2003 tarihli dokümanlarda 2003 yılından sonra verilmiş olan sokak isimlerinin kullanıldığı iddiası... Yargılamaya şüphe düşüren hususlar.

-Bilirkişi raporlarındaki belirsizliklerin -en yaygın hukuk ilkesinin çiğnenmesi pahasına- sanıkların aleyhine kullanılması en azından şık değil.

-Darbeyi önlediği söylenen komutanın tanıklığına başvurma ihtiyacı duyulmaması anlaşılmaz bir tutum.

-Yargılama usullerini belirleyen yasanın gereği olan delillerin tartışılması safhasının atlanmış olması, davaya destek veren hukukçulara göre dahi, kararın Yargıtay’da bozulmasına sebep olacak kadar önemli bir yargılama kusuru.

Bütün bunlardan yola çıkılarak ortaya atılan “orduyu yeniden dizayn etmek için tasfiye yapılıyor” şeklindeki komplo teorilerini ciddiye almıyoruz belki ama işin içine başka bir şeylerin karıştığını gördüğümüzden “yaşasın darbeciler yargılanıyor” diye de sevinemiyoruz.