Gezi Parkı... Topçu kışlası... Çevre duyarlığı... “Masum” eylemciler... Esprili çocuklar... Yeni bir kuşak...
Sabah akşam bu sözcükleri tekrarlayın...
Bir şey değişmez...
Masum eylemciyi çekin, “büyük organizasyon” kabak gibi çıkacaktır ortaya...
Hem de bütün silahlarıyla...
Şimdi size mühim bir yazarın, mühim bir kitabından kısa bir alıntı sunacağım.
Bu yazar, bir zamanlar Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Basın Danışmanlığı yapıyordu. Boşboğaz bir ağabeyimizdir aynı zamanda...
“Ağzı sıkı” tanımına uymadığı, kendisine güvenip devlet sırlarını paylaşan siyasetçileri zor durumda bıraktığı için, danışmanlık hizmeti verdiği kişi tarafından tart edilmişti.
İyi ki boşboğaz...
Ya gerçekten ağzı sıkı olsaydı, Türkiye’nin bir dönemine ait “gerçekleri” nasıl öğrenecektik?
Kitaplarında da “ilginç” anekdotlar var.
Daha doğrusu, itiraflar...
İkinci baskı olacak ama öğrenmenizde yarar var...
Bir kitabından şu satırların altını çizmişim örneğin:
“1954 seçimlerinde büyük oy çoğunluğu ile yeniden iktidara gelmesinden sonra Menderes’in gem vurulmaz hırsına, tarihe ‘ülkeyi bir baştan öteki başa imar etmiş Başbakan’ olarak geçmeyi öngören ihtirasına artık bir yerde ‘dur’ demenin ya da bu gidişi frenlemenin gerekirliğinde çok kişi birleşiyordu.”
İlginç değil mi?
Menderes’in “tarihe ‘ülkeyi bir baştan öteki başa imar etmiş Başbakan’ olarak geçmeyi öngören ihtirası” yüzünden, buna “dur” deme gereği ortaya çıkmış ve “darbe” olmuş.
Hakikaten çok ilginç...
Doğrudur, Demokrat Parti döneminde, özellikle iktisadî alanda görülebilir bir “canlanma” söz konusuydu. DP aleyhtarı görüşleriyle tanınan yazarlar bile (örneğin Tevfik Çavdar), Menderes’in hakkını teslim ediyordu.
Örnek mi?
“1950-54 yılları, DP iktidarının yığınlar tarafından benimsenmesi açısından çok önemli ekonomik imkanlar sağlamıştı. Merkez Bankası’nda, döneme göre yüksek sayılabilecek döviz ve altın rezervi vardı. Öte yandan, savaş sonu ekonomik durumu ve Kore Savaşı’nın yarattığı uygun konjonktürden ötürü, başta pamuk olmak üzere, bazı tarım ürünlerinin dış pazarda uygun sayılabilecek fiyatlardan müşteri bulması, ticaret hadlerinin lehe dönmesi, ikinci imkanı meydana getiriyordu. Bunun da ötesinde, Marshall Planı vb. dış yardımların mevcudiyeti, bir başka imkanı göstermekteydi. DP iktidarı bu imkanların tümünü değerlendirerek, 1950-54 döneminde yığınlar açısından ‘ekonomik rahatlama’ diyebileceğimiz bir ortam yarattı.”
Bu kadar mı?
Bir yandan karayolları yapılarak kentler, kasabalar o güne dek görülmemiş bir hızla birbirine bağlanıyor; diğer yandan tarımsal kredilerle satın alınan traktör ve modern tarım girdileri ile ekim alanları genişletiliyordu.
Büyüme rakamı ise, yüzde 13’tü...
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir rekor...
İşte bu “parlak dönem” için boşboğaz gazeteci, “Artık buna bir yerde ‘dur’ demenin, ya da bu gidişi frenlemenin gerekirliğinde çok kişi birleşiyordu” diyor.
Akis dergisi de aynı görüşteydi.
Menderes’e göre Akis dergisi “İsmet Paşa’nın kanun tanımayan, kanunun tesis ettiği şayanı hürmet müesseseleri ayaklar altına almak şeklinde tecelli eden tahakküm zihniyetinin” bir uzantısıydı ve biricik görevi, “ihtilal öncülüğü” yapan İsmet Paşa’ya “yol açmak”tı.
Nitekim, İnönü, bir Akis yazarının cezaevine yollanması üzerine şu “anlamlı” ve bence “manidar” açıklamayı yapacak, 27 Mayıs’ın hangi zaruretten kaynaklandığını faş edecektir:
“Başvekili bugün ne DP grubu, ne umumi efkar, ne matbuat olarak yürüdüğü yolda durduracak, itidale sevkedecek bir kudret kalmamıştır...”
Bir süre sonra da bombayı patlatacaktır:
“Şartlar olgunlaşırsa, darbe meşrudur...”
İyi bir satır arası okuyucusu, boşboğaz gazetecinin yazdıklarından yola çıkarak, 1950’de iki temel “kalkınma modelinin” (kültürel kalkınma, sınai kalkınma) çatıştığını, 27 Mayıs’la engellenen şeyin aslında DP iktidarı değil, “sınai kalkınma modeli” olduğunu anlayacaktır.
Ne diyordu Taksim Dayanışma Üyeleri sözcüsü?
Köprü yapma.
Havaalanı açma.
Kanal İstanbul’dan vazgeç.
Enerji santrallerinin yapımını durdur.
Siz “masum eylemci” edebiyatına devam edin...