Baraj sorunu ve kaderin bir cilvesi

Seçim barajýnýn bu kadar yüksek oluþu demokratik deðil, ama darbe düzeninin bazý ayaklarýnýn çökertilmesine yaradýðý inkar edilemez. Barajsýz seçim sistemi, temsilde adaleti saðlýyor olsa da, Türkiye’deki gibi antidemokratik anayasal düzenlerde, daha çok bu düzenin devamýna yarýyor. %10’luk baraj ise, demokratik olmamasýna raðmen, faþizan düzende gedik açmanýn imkanýna dönüþüyor.

Gezi olaylarý, ulusal ve uluslararasý kimi karanlýk aktörlerin ve bunlarýn daha alt kademedeki operasyonel uzantýlarýnýn tüm çabalarýna raðmen, bize bir gerçeði hatýrlatýyor: Türkiye’de demokratik yolla iktidara gelinse dahi, pre-faþist bir ideolojinin ürettiði bu katý merkeziyetçi ve katýlýmcý olmayan anayasal düzenle ülkenin yönetilmesi Türkiye’ye zarar veriyor.

O halde Gezi olaylarýndan alýnacak en önemli ders, demokratik bir düzenin inþa edilmesi olmalý. AK Parti, bu dersin bir ifadesi olarak tüm partilerin üzerinde uzlaþtýðý 48 maddelik Anayasa Paketinin geciktirilmeden kabul edilmesini önerdi. CHP ve MHP’nin buna daha çok sahiplenmek yerine sýrt çevirmesi, bu kesitlerin “özgürlük ve demokrasi”nin sadece kavramýný sevdiklerini, ama demokrasi ve özgürlükten hazzetmeyip, tüm çabalarýnýn gerçekte bu cari anayasal düzenin ayakta kalmasý olduðunu gösteriyor. Anayasanýn ilk üç maddesine dokundurtmadan “özgürlükçü” görünmek ancak yatsýya kadar mümkün.

Yapalým gitsin denir mi?

Öte yandan;

Parti 4. Olaðan Kongresinde açýklanan 63. maddelik listeden, hem de Akil Ýnsanlar Raporlarýndan yararlanarak AK Parti yasal düzlemde de önemli adýmlarýn atýlacaðýný ifade etti. Bu çok önemli.

Baraj meselesi bu süreçteki tartýþmalarýn içinde yer alacak gibi gözüküyor.

Baraj bir kanun meselesi, dolayýsýyla teknik olarak anayasa deðiþikliði gerektirmiyor.

O halde “yapalým bir kanun ve iþ bitsin” denebilir mi? Anayasal düzeni deðiþtirmeden barajý kaldýrmak “demokratikliðe” mi iþaret ediyor? Deðil.

Seçim sistemi Türkiye’de egemenliðin kullanýmýyla doðrudan baðlantýlý olduðuna göre, mesele sadece kanun yapma meselesi deðil.

Saygýn siyasi tarihçimiz Ahmet Demirel’in Taraf gazetesindeki iki yazýsýnda (7-14 Temmuz) seçim barajý ve seçim sisteminin Türk siyasi tarihindeki pratik sonuçlarý net bir þekilde yansýtýlmýþ durumda.

DP iktidarýna bir tepki olarak 1961 seçimlerinde barajsýz nispi temsil sistemi uygulanýyor. Bu da temsilde adaleti saðlýyor. Örneðin AP %52,9’luk oy oranýyla parlamentoda %53,2’lik sandalyeye sahip oluyor. 1969 ve sonraki seçimler de benzer þekilde cereyan ediyor.

Bu seçim sistemiyle sadece 65 ve 69 seçimlerinde tek partili hükümet kuruluyor. 1971’den itibaren ise (ara rejim dahil) koalisyonlar dönemi ve 9 yýlda 11 hükümet kuruluyor, düþürülüyor.

Temsilde adalet reformu

Ama ortada bir sorun var:

Nispi temsil sistemiyle temsilde adaleti saðlayanlar 27 Mayýs Cuntasý. Anayasayý yapanlar da onlar. Meþru olmayan yöntemle kurduklarý anayasal düzenin demokratik yolla deðiþmesi için meclisin 2/3’ünün oyunu zorunlu kýlýyorlar. Darbe düzenini savunan parti ve partiler Mecliste nispeten daha fazla temsil ediliyor. Buna karþýn deðiþtirme niyetindeki hiçbir parti 2/3’lük orana ulaþamýyor.

Gerçekten de 1961 Anayasasý döneminde demokratik yolla Anayasa sadece iki defa deðiþtirilebilmiþ. Birincisi DP’lilere getirilen siyaset yasaðýnýn kaldýrýlmasýyla ilgili olup, TÝP’in baþvurusu üzerine Anayasa Mahkemesince iptal edilmiþtir. Diðeri ise sadece teknik bir düzenleme. Ancak 27 Mayýs sistemine dokunulamamýþ, tek bir yapýsal reform yapýlamamýþtýr.

71-73 deðiþikliklerinin ordunun tehdidiyle yapýldýðýný ifade etmekle yetinelim.

Ezcümle, demokratik seçimlere göreceli izin veren cunta rejiminde, “temsilde adaleti saðlayan” bir seçim sistemi, istikrarý saðlayamadýðý gibi, her þeyden önemlisi bu rejimin devamýnýn güvencesi olarak iþlev görmüþtür.

%10’luk seçim barajý 12 Eylül’de getirilmiþtir. Ama bunun nedeni 12 Eylülcülerin 27 Mayýsçýlara göre daha antidemokratik filan olmasý deðil.

Bilindiði gibi 73 sonrasý ortaya çýkan parçalý yapýyla birlikte kaybolan istikrar, ekonomik olarak Türkiye’yi iflasýn eþiðine getirmiþti. Yürütme hiçbir politikayý hayata geçiremiyor, Yasama, yasa çýkaramýyor, çýkarýlanlar ise hukuki olmayan gerekçelerle yargý tarafýndan iptal ediliyordu. Ülkede yönetim olmayýnca ekonomi çöküyordu.

Generallerin maaþ alabilmesi ve 27 Mayýs ile saðlanan ayrýcalýklarýný devam ettirmeleri zorlaþýyordu.

Bu yüzden baraj getirmek suretiyle iþleyebilir bir yürütme ve yasamanýn ortaya çýkmasýný arzulandý. Ancak iþleyebilir olmak, iktidara gelmiþ olan parti/partilerin sistem üzerinde tasarrufta bulunabilecekleri anlamýna gelmiyordu elbette.

12 Eylülcüler anayasal düzeni kendi kontrollerine aldýlar. Bunun saðladýðý özgüvenle, iþlevsel bir yürütme ve yasama yapýsý oluþturdular. Ekonomide liberal politikalar uygulanmaya baþlandý.

Darbeci tuzak ters tepti

%10’luk seçim barajýyla (buna seçim çevresi barajýný da ekleyelim) iki partili sistem olacak (MDP ve HP), darbe icazetli bu partiler sað ve solu temsil edecek, Kürtçü ve Ýslamcý partiler meclise girip arýza çýkarmayacak, ekonomi iyi yönetilecek, ancak vesayet düzenine dokunulamayacaktý. Cari düzeni savunacak bir siyasi parti daima mecliste bulunacaðýna göre 2/3 çoðunluðun saðlanmasý yine mümkün olmayacaktý.

%10’luk barajýn arka planýndaki gerçek bu.

Ancak Ahmet Demirel’in de belirttiði gibi son dakikada trene atlayan ANAP seçimi kazandý ve tek baþýna hükümeti kurdu. Ve Darbeciler kendi kurduklarý tuzaða düþtüler. Sahaya sürdükleri top, onlarýn kalesine gol olarak döndü.

Barajýn da katkýsýyla 1987’de Anayasa deðiþiklikleri kolaylaþtýrýlarak “sisteme dokunma” mümkün hale getirildi. Sistemde ilk esaslý yapýsal deðiþiklik 2007’de, ikincisi ise 2010’da gerçekleþtirildi.

Barajýn bu kadar yüksek oluþu demokratik deðil, ama darbe düzeninin bazý ayaklarýný çökertilmesine yaradýðý inkar edilemez. CHP ve temsil ettiði kesimin barajýn düþürülmesi konusundaki hassasiyetinin temsilde adaletten çok, pre-faþist düzenin deðiþmesi kaygýsýndan kaynaklandýðý açýk.

Barajsýz seçim sistemi, temsilde adaleti saðlýyor olsa da, Türkiye’deki gibi antidemokratik anayasal düzenlerde, daha çok bu düzenin devamýna yarýyor. %10’luk baraj ise, demokratik olmamasýna raðmen, faþizan düzende gedik açmanýn imkanýna dönüþüyor. Ama toplumsal barýþa da katký saðlamýyor.

Kaderin bir cilvesi, ama böyle.

Hedefimiz demokrasi ise, baraj sorununu Anayasal düzenin bu özelliðiyle birlikte düþünmeli; hem bu düzenden, hem de yüksek baraj ayýbýndan kurtulmaya bakmalýyýz.