Barış görüşmelerinde ciddiyet sorunu

Barış Süreci biraz Türk İşi, biraz Kürt İşi gidiyor. Kuzey İrlanda görüşmelerini hatırlayınca iki kültür arasındaki ciddiyet farkı kendiliğinden ortaya çıkıyor. Oslo Sızdırması’ndan sonra bir başka disiplinsizlik ve şark kurnazlığı örneğini Öcalan görüşmesi tutanaklarının sızdırılması vakasında gördük. Belli ki BDP, Öcalan’ın Kürtçü yönünün altını çizerek, kendince kuyruğu dik tutmaya çalışıyor, tüm yükü Hükümetin sırtına yüklemeye gayret ediyor. Oysa yaptıkları sızdırma süreci tamamen riske atacak türden. Bu tür hatalar kamuoyunun sürece olan desteğine büyük zararlar verebilir.

Bazı yorumcular sızdırma olayını önemsiz göstermeye, kendilerince süreci korumaya çalışıyorlar. Ancak bu tutanakları “Öcalan bildiğiniz gibi, ciddiye almayın” diyerek veya “deli saçması, narsist bir adamın sayıklamaları” gibi sözlerle hafife almak mümkün değildir. Öcalan’ın sözleri oldukça ağır ve toplumu olumsuz yönde etkileyebilecek nitelikte. İfadelerine baktığınızda PKK ile taktikte ayrıldıklarını, ancak nihai hedefte, yani ayrılıkçılıkta ve şiddet yoluyla dayatmada birleştiklerini görüyorsunuz.

Öcalan, PKK’dan farklı olarak ‘salam taktiği’ ile hareket ediyor. Amacına dilim dilim tavizler kopararak varmanın hesaplarını yapıyor... PKK ise silahı elinden bırakırsa bir daha aynı güce ulaşamayacağı korkusunda. Yani karşımızda bir barış havarisi yok. Öcalan’ın terör, şiddet ve ayrılıkçılık konusunda değişen herhangi bir görüşü de yok. Zaten Öcalan ve BDP de bunların kamuoyuna yansımasını bu yüzden istiyor. Akıllarınca süreci devam ettirirken kendi mahallelerine “değişmedik, ayaktayız” mesajını verecekler.

Sığ güçler

BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş“öyle arkasında süreci bozmak isteyen derin güçler olmayabilir de” demiş. Kendisine katılıyorum. Ortada öyle bir derinlik yok. Maalesef BDP kanadı son derece sığ ve böylesine hassas ve teknik bilgi gerektiren bir süreci yürütmekte oldukça yetersiz. Ne yazık ki devlet aygıtı da bu konuda İngiltere veya İspanya ile kıyaslanabilecek bir birikime sahip değil. Yoksa böyle bir sızıntı mümkün olmazdı.

Peki, şimdi ne olacak? Maalesef elimizdeki malzeme budur ve bu malzeme ile yola devam edilmek zorunda. Aynı zamanda bindiğimiz alametin bizi kıyamete götürmesine de müsaade etmemeliyiz. Süreç her an akıbete uğrayacakmış gibi hazırlıklı olmalı, diğer taraftan görüşmeler başarıyla tamamlanacakmış gibi gayret sarf etmeliyiz. Herkes diline sahip olmalı ve yükü karşı tarafa yüklemenin hesaplarını yapmaktan artık vazgeçmelidir.

Yapılması gerekenler listesinde Hükümete düşen görevler de var: Öncelikle diğer partilerin bu kadar sert muhalefeti altında böyle bir görüşme sürecini götürebilmek çok zor, hatta tehlikeli. İrlanda görüşmelerinde İngiliz partilerinin süreci tehlikeye düşürecek bir tek açıklamasını dahi hatırlamıyorum. İngiltere’de görüşmeler kısa sürede devlet politikasına dönüşmüş ve iç siyasette malzeme olmaktan çıkarılmıştı. Başbakan Erdoğan’ın “neye malolursa olsun devam ederiz” sözlerini takdir ediyorum, ancak iktidar oy kazanılarak elde ediliyor. Dolayısıyla bu konu oy malzemesi yapılır ise istismarı çok kolaydır ve hiçbir siyasi partinin bu konuda dayanma gücü sınırsız değildir. Hükümet bir şekilde diğer partileri de sürecin parçası haline sokmak durumundadır. Özellikle CHP’nin sessiz kalması başarı için hayati bir nitelik taşımaktadır.

Süreç bu şekilde aşırı bir şekilde transparan işlemeye devam eder ise toplum istismarlara açık hale gelir ve emin olunuz pusuda bu tür fırsatları kaçırmayacak çok sayıda aktör beklemektedir.