Barış güzeldir

İster “terörist başı” deyin, ister “bölücü başı”, ister “bebek katili”, isterse “İmralı’daki cani...”

 

Bu etiketlendirmeler rahatlatacaksa sizi; devam edin...

Buradan türeteceğiniz dil ve üzerine bina edeceğiniz siyaset, hiçbir sorununuzu (hiçbir sorunumuzu) çözmez.

Evet, çok acılar çekildi.

Evet, çok üzüldük.

Evet, çok kırdık birbirimizi.

Neredeyse her mahalleye bir şehit, her mezraya bir ölü beden...

Bu travmayla nasıl baş edeceğimizi bilemedik.

Siyaseti tükettiğimiz için, ölü bedenler üzerinden konuşup anlaşmaya çalıştık...

Barışı, bir çıkmaz içinde tesis edeceğimize inandık yahut inandırıldık.

Bugün itibariyle hepsi geride kaldı.

Geride kalsın artık...

Öcalan’ın mesajını, isterseniz, geçmişin “ufuneti” üzerinden, geçmişin yaralarını hatırlayarak okuyun bir de...

Söylenen şeyler değerliydi.

Milli misak vurgusu değerliydi.

Çanakkale örneklendirmesi değerliydi. (Kürtler ve Türkler nezdinde hatırı yüksek bir olaydır Çanakkale...)

Kurtuluş savaşımıza atfedilen önem değerliydi.

Peygamberimizin mesajına yapılan vurgu değerliydi.

Biz, “Kürtler ve Türkler kardeştir” düsturunun hayat bulduğu bir coğrafyada yaşıyoruz.

Lazımız, Pomağımız, Çerkezimiz, Gürcümüz...

Bu coğrafyaya “birlikte” konuşlandık. Birlikte savaştık. Acılarımız ve sevinçlerimiz ortaktır... Birbirimizsiz hiç yapmadık... Yapamayız...

Sezai abinin (Sezai Karakoç’un) zikrettiği “dört sütun”un en önemli ayağını oluşturan iki kardeş topluluktur Kürtler ve Türkler. Bunun da ötesinde, akrabadır. Bunun değerini bilelim.

İlk adım:

Silahlar sussun.

Bölünmeyelim. Çatışmayalım. Birbirimizi kırmayalım.

Bizi çatıştırmak isteyenlere karşı, bu toprakların tarihselliğinden kaynaklanan “birlik ve beraberlik” ruhuyla cevap verelim.

Barışalım.

Helalleşelim.