Belli ki çözüm sürecinde kritik bir eþikteyiz. Kuþkusuz bunca zamandýr kelimenin tam anlamýyla boðuþtuðumuz bir sorunda, hiçbir þey göründüðü kadar kolay deðil. Olmadý, olamaz da.
Ama tüm bunlar, özellikle son yýllarda büyük bir titizlik ve sabýrla, ayný zamanda da siyaseten büyük risklerle ortaya konulan gayretleri anlamamýza ve takdir etmemize engel olmamalý.
Basit bir etnik kalkýþmadan, özgürlük arayýþýndan ya da bir baþlýkla ifade edebileceðimiz bir sorundan söz etmiyoruz. Hatta yýllar yýlý sorunu ortaya koyabilecek baþlýklarý bile ifade etmekten çekindik çoðumuz. Oysa sorun tüm yakýcýlýðý ile oradaydý, büyüyor, derinleþiyor ve kangren haline geliyordu.
Peki bu kadar ciddi bir sorunla mücadele edilirken, neler yapýldýðýný gözden geçiriyor muyuz zaman zaman? Pek sanmýyorum. Çünkü kamuoyunda ortaya çýkan tepkilere bakýlýrsa, ortalýk güllük gülistanlýkmýþ da, bu sorunlar öylesine çözülmemiþ gibi bir izlenim edinebilirsiniz kolayca.
Oysa devletin yapýsýnýn, özellikle de yöneten aklýnýn deðiþiminde çok büyük mesafeler aldý Türkiye. Demokratikleþme çýtasýný yukarýya koydukça, çözümsüz gibi görünen sorunlar yavaþ yavaþ erimeye ve bunlarýn arkasýndaki güçler de hesaplarýný gözden geçirmeye baþladý.
AK Parti iktidarlarýnýn, özellikle din-devlet iliþkileri baþlýðý altýnda ortaya çýkan sýkýntýlarý giderme konusunda daha heveskar davrandýðýný, ancak baþka baþlýklar için ayný ölçüde gayret göstermediðini söyleyenler var. Bu ciddi bir haksýzlýk. Aksine kendisine oy veren tabanýn büyük hassasiyetine raðmen üç iktidar döneminde de Baþbakan olarak Recep Tayyip Erdoðan bazý sorunlarýn çözümünü daha geniþ mutabakatlar arayarak þekillendirdi. Baþörtüsü yasaðýnýn kalkmasýyla ilgili süreci böyle okumak mümkün.
Kuþkusuz kesintisiz ve her gün çýtayý biraz daha yükselten bir demokratik mücadeleyle Kürt sorunu dahil her alanda daha büyük mesafeler alýnabilirdi. Ancak 2007 yýlýndan itibaren, siyasi iktidara yönelik karþý hamlelerin, hayli hýz kesici etkisi olduðunu kabul etmek gerekiyor. Kapatma davasý, özellikle de Erdoðan’ý tasfiye ederek AK Parti’yi kontrol altýna almak isteyen bu hamleler, önce Gezi olaylarý, ardýndan da 17-25 Aralýk darbe giriþimleriyle adeta ete kemiðe büründü.
Hem Gezi’de, hem de daha sonraki paralel yapý sürecinde ortaya çýkan bir gerçek var ki, bugünü anlamamýz açýsýndan çok önemli. Yakýn bir tarihe kadar demokratikleþme ve özgürlükler alanýnda iktidarýn yanýnda olduðunu düþündüðümüz bazý güç merkezlerinin, bambaþka bir ajandayla hareket ettikleri ve söz konusu kazanýmlardan çok, güç savaþýnda olduklarý ortaya çýktý. KCK operasyonlarýnýn perde arkasýna þöyle bir bakmak bile bu konuda yeterince aydýnlatýcý olur.
Bunlarý esas alarak ya da mazeretler hanesine yazarak, Türkiye’nin büyük yolculuðunu yavaþlatmak elbette kimseye yarar saðlamaz. Sadece bu tür karþý hamlelerin yeniden olabileceðini, bir büyük sorunun kýskacýndan kurtulmak üzereyken, bin türlü operasyonla karþý karþýya kalabileceðimizi hatýrda tutmak önemli.
Kabul edelim ki bu denli büyük adýmlar atmanýn siyasi riskleri var. Çözüm sürecinde gelinen aþama da, sadece anlayabildiðimiz kadarýyla yeni bir dönemin baþlangýcý olacak. Bundan sonrasý sanýldýðýndan çok daha zor olacak. Siyasi mücadele, bugüne kadar farklý yöntemleri tercih etmiþ olanlarýn kolayca benimseyebileceði bir alan deðil.
Barýþý yönetmenin zorluklarýný konuþalým. Çatýþmadan daha kolay olmayacaktýr. Ama barýþ için deðer.