Türkiye’de þu barýþ lafý elle tutulur, somut bir hal aldýðýndan beri çeþitli siyasi taraflarýn aldýklarý tavýrlara bakýyorum ve bu siyasi cepheleþmenin iktisadi nedenlerine, dolayýsýyla olasý sonuçlarýna ulaþmaya çalýþýyorum. Bu yazýda yalnýz bir neden ve onun doðal sonucunu ele alacaðým.
Bildiðiniz gibi Öcalan’ýn mesajýnda geçen Ýslam vurgusu ve Kürt tarafýnýn bu yöne vurgu yapan, dolayýsýyla barýþýn sürekliliði konusundaki çok yerinde mesajlarý, Türkiye’de, zaten kerhen barýþ sürecini destekleyen/ya da açýktan desteklemeyen geleneksel laik-’sol’ kesimleri oldukça rahatsýz etti. ‘Barýþ tamam, bunu destekliyoruz ama bu, yeni bir siyasal Ýslam süreci, aðýrlýðý doðuracaksa buna karþýyýz’ demeye baþladýlar. Burada somut örnek vermeyeceðim. Ama CHP sözcülerinden küçük ulusalcý-sol parti baþkanlarýna kadar, bu yönde, bir yýðýn ‘görüþe’ rastlayabilirsiniz. Peki, özellikle bizde neden sol, din karþýtý (hatta düþmaný) spesifik olarak da Ýslam karþýtý ideoloji ile donanmýþtýr, bunun iktisadi temelleri nedir ve bugün için bu karþý duruþun iktisadi tarafý nasýl açýklanýr. Bakýn þunu da belirteyim, Latin Amerika’da þu anda, birçok ülkede iktidarda olan sol, bizdeki gibi din düþmaný deðil tam aksine dinle (kiliseyle) ittifak üzerine bir duruþ izlemiþ, kilisenin desteðini alarak iktidara gelmiþtir. Peki bu coðrafyada solun bu din düþmanlýðýnýn iktisadi temelleri nedir? Bu soru önemlidir, çünkü bu soruyu cevaplayýnca bizdeki ‘solun’ sol olmadýðýný sistemin çekirdeðinin tam da kendisi olduðunu anlayacaksýnýz.
Çok eskiden baþlayalým; Beþir Musa Nafi, Ýslamcýlýk (2011) kitabýnda bu süreci þöyle anlatýr; ‘19. yüzyýlýn tamamý ve özellikle 20. yüzyýlýn ilk çeyreði, Osmanlý Ýmparatorluðu’nun bulunduðu Doðu Avrupa, K.Afrika ve Mezepotamya’da, Asya, Hindistan gibi bölgelerde Britanya baþta olmak üzere, Avrupalý ulus-devletler büyük bir modernizasyon süreci baþlattýlar. Bu modernizasyon hareketi, devlet kurumlarýný güçlendirdi ve merkezi devlet kurumu, eðitim, yönetim ve ekonomi alanlarýna taþýndý. Yeni yollar yapýldý, demir yollarý uzatýldý, telgraf þebekeleri inþa edildi. Batýlý metinlerin çeviri hareketi baþlatýldý, ayrý þekilde toprak reformu planlarý yapýldý ve bu planlar asýrlardýr devam eden mülkiyet yapýsýný deðiþtirdi.’ Geleneksel Ýslami dayanýþma kurumlarý, vakýflar daðýtýldý. Yeni ‘modern’ devlet, seküler ideojiyi üretecek kurumlarý oluþturdu. Yönetici ve aydýnlarý bu kurumlar yetiþtirdi. Bu Avrupa kaynaklý modernizm, þüphesiz sanayi devrimi ile öne çýkan ve merkantilizmden sömürgeciliðe dönüþen bir süreçtir. Ve bu süreç, kendi saðýný ve solunu, özellikle solu oluþturmuþ ve onu modern devletin tam merkezine koymuþtur. Ýþte bizde barýþa itiraz eden bu devletçi soldur ve batý modernizminin çocuðudur ve bunun için din düþmanýdýr. Bu genellemeyi, Osmanlý Ýmparatorluðu’nun çöküþ sürecinde ve Cumhuriyet’in kuruluþ aþamalarýnda birebir yaþadýk. Ama ayný süreç, örneðin Ortadoðu’da, Osmanlý’nýn boþalttýðý topraklarda, Kuzey Afrika’da, Mýsýr’da da yaþandý.
Ýslam coðrafyasýnda ikili durum
Bu hýzlý modernleþme ve sömürgeleþtirme süreci, özellikle Ýslam coðrafyasýnda ikili bir duruma yol açtý; birinci durum, Ýslam’ý siyasal hayattan çýkartarak bir nevi ‘laik’ Ýslami yaþam tarzý(!) ve ‘modern’ Ýslam anlayýþýyla birlikte batýnýn ‘kabul’ edilmesidir. Bu Ýslam’ý özünden alýp bir bireysel ritüel dini yapmanýn ilk adýmýydý ve hiç þüphesiz Batý modernizminin oryantalist bir versiyonuydu. Bu anlayýþ örneðin Türkiye’de Diyanet Ýþleri gibi bir kurumu oluþturdu. Ýslam, devletin denetleyeceði, sýnýrlayacaðý bir kalýba sokulurken, din, yalnýzca bireyin vicdaný ile Tanrý arasýndadýr anlayýþý ile Hýristiyanlýðý apolitikleþtiren batý modernizminin, ayný muameleyi Ýslam’a da yapmasý tabii beklenmeliydi. Ýslam’ýn apolitikleþmesi onun kapitalist sistemin özüne iliþkin temel eleþtirilerini de siliyordu ama bu, Ýslam coðrafyasýnda sömürgeleþtirme süreci ile birlikte batý ile birlikte iþ tutan çok geniþ bir kesimin de iþine geliyordu. Böylece hem Osmanlý coðrafyasýnda hem de onun dýþýnda kalan Ýslam coðrafyasýnda seküler bir modernizm inþa edilmeye baþlandý ama bu inþa süreci bu coðrafyaya özgü laik diktatörleri ya da Müslüman görünümlü aile oligarþilerini yarattý. Bugün Arap Baharý diye anlatýlan süreç bu diktalarýn ve oligarþilerin çözülmesidir ama ondan önce tabii ki Aydýnlanmadan felsefi temellerini alan, sanayi devrimiyle sömürgeci ekonomik alt yapýsýný oluþturan batý hegemonyasýnýn çözülmesidir. Bütün bu sürece Ortadoðu’da, Türkiye’de, Afrika’da itiraz eden Ýslam düþünürleri ve siyasetçileri yok edildi, zulum gördü, örneðin Mýsýr’da Seyyid Kutup, Türkiye’de Said Nursi çok somut örneklerdir. Ama þimdi bu düþünürlerin bu haklý itirazlarý ve demokratik, hakça-adil bir Ýslam, bir sistem alternatifi olarak da, ortaya çýkýyor. Türkiye’de, Ortadoðu’da, Afrika’da... Yeniden... Bu korku budur... Ama korkunun faydasý da yoktur.