Barış Süreci: Bölge etkisi...

Türkiye’nin, PKK terör örgütünü önce sınırlarının dışına çıkarma, devamında yürütülecek siyasi reformlar ile silahsızlandırma amaçlı “barış süreci”, Ortadoğu’daki dengeleri sarstı...

Gelişme karşısında “panik atak” yaşayan ülkenin İran olması, Irak’ın Şii lideri Nuri el-Maliki ve Suriye diktatörü Beşar Esed’in Tahran’la aynı çizgide buluşmaları dikkat çekici...

İran neden telaşlı...

Kandil’deki çeşitli kaynaklardan yapılan açıklamalar, İran’ın, PKK ile doğrudan temas kurduğu ve örgüte bağlı silahlı güçlerin Türkiye dışına çıkmaması için “gereken bütünaskeri yardıma hazır olduğunu”aktardığı yönünde. İranlı yetkililerin bu iddiaları yalanlamaları çok doğal ama, bölgedeki güçler dengesi, İran yönetiminin derin endişe içinde olduğunu gösteriyor.

İran; 1- Türkiye’den silahlı olarak çekilecek PKK güçlerinin, İran Kürdistan’ı için mücadele eden PJAK saflarına katılabileceğini hesap ediyor, 2- Aynı unsurlar ile Suriye’deki Kürt mücadele birimlerinin birleşerek, Özgür Suriye Ordusu’nun yanında Beşar Esed’e karşı savaşacağını düşünüyor.

Her iki gelişme de, Tahran’ın bölgesel hedefleri açısından ölümcül sonuç doğuracak niteliktedir.

Kürtler’in, “Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni anayasası çerçevesinde” kendilerini ifade eden, kültürel kimliklerini güçlendiren yapıya kavuşmaları, İran’daki 7 milyon Kürt açısından yeni bir örnek oluşturacaktır. Son yıllarda, silahsız Kürt aktivistleri dünyadan gelen tepkilere karşın idam eden, Kürdistan bölgesinde, Sünni Kürtler başta, bölge halkına karşı baskı politikasını geliştiren Tahran açısından bu tür bir senaryonun kabus olduğu açıktır.

Gelişmenin çok da uzak olmayan geleceğinde, Kuzey Irak’taki Kürt Otonom Yönetimi’nden sonra Suriye’de kendi kimliği ile ortaya çıkacak Kürt bölgesinin de yüzünü Türkiye’ye dönecek olması, Tahran’ı, kendi Kürt sorunu ile baş başa bırakacak ikinci gelişme olacaktır.

Ankara’nın Abdullah Öcalan’ı muhatap alarak attığı bir adımın sınırlarımız ötesinde yeni siyasi tsunami  yaratması kaçınılmaz görünüyor.

Birlikte sağ çıkmak...

Zaten, etkisi sınırlarımıza varan büyük bir tsunaminin içinde yaşıyoruz!.. Akçakale sınır kapısında bir polisimizin şehit olmasına kadar varan gelişmeler zinciri, bölgenin yaşamakta olduğu olağanüstü gerilimin yaşamımızı yaralayan gerçeği.

1.Irak Başbakanı Nuri el-Maliki’ye bağlı “federal ordu”nun Sünni yerleşim birimi Hawija’da silah arama bahanesiyle yaptığı katliam, ülkenin Anbar bölgesindeki Sünni Arap aşiretlerinin silahlanmasına neden oldu. Sünni Arap-Kürt ittifakının son hesaplaşmaya hazırlandığı ve Irak’ın Kerkük merkezli yeni “Suriye tarzı” bir iç savaşa yöneldiği artık açıkça görülüyor.

2.Suriye’deki Baas rejimine bağlı askerlerin ve Şebbiha milislerinin aynı dönemde, El-Bayda kasabasında gerçekleştirdiği katliam, Ortadoğu’nun artık, kaçınılmaz Sünni-Şii çatışmasına yöneldiğinin önemli bir işareti. Baas’ın kimyasal silah kullanmaya başladığı yönündeki iddialar ise Suriye’deki durumu daha vahim hale getiriyor.

Ne yazık ki, Ortadoğu, Irak-Suriye-Lübnan hattında Sünni-Şii savaşının sıcak rüzgarını yaşıyor.  Kabul edelim, bu büyük hesaplaşmanın sınırları içinde yaşayan Kürtler, Türkmenler, Süryaniler başta Hıristiyan azınlıklar  ağır tehdit altındadır.

Önemli olan, bu senaryoların içinden birlikte sağ çıkmaktır.

Türk bayrağının anlamı...

Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin Suriye politikalarından yola çıkarak siyasi muhalefet yapmak, Ortadoğu’daki genel fotoğrafı görmemek anlamına geliyor. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nda Avrupa’nın Hıristiyan coğrafyasını mezbahaya çeviren gelişmenin bu kez Müslüman coğrafyadaki devamını izliyoruz. Evet, bu bir savaş. Büyük olasılıkla bölgedeki sınırların yeniden çizileceği bir hesaplaşma süreci.

Belli ki Türkiye Cumhuriyeti “devleti” bu gelişmeye karşı akılcı önlemler almaya çalışıyor. Sınırlarının ötesinde yaşanılan kıyamet karşısında kendi bahçesini düzenlemenin telaşını yaşıyor.

Bunu göremiyorsanız, “akil insanlar”ın toplantı düzenlediği salonların önüne elinizde bayraklar ile gidebilirsiniz. Ama unutmayın, o bayrak, bugün, her zamankinden daha çok kamplaşmanın değil, bütünleşmenin sembolü olmak zorunda. O bayrağın güçlü bir devletin sembolü olarak varlığı Anadolu insanının ve Ortadoğu’daki kardeşlerinin, akrabalarının başını beladan uzak tutacaktır. Bunu, Türkler kadar Kürtler’in de bilmesinde yarar var. Aksi durum, torunlarımıza hesabını veremeyeceğimiz büyük bir trajedidir.