Barış süreci, Reyhanlı ve büyüme

46 kişinin hayatını kaybettiği, Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun savaşın eşiğine geldiği bir gün ve olaydan sonra iktisat yazısı yazmanın kolay olmadığı ortada ama bendeniz yine de deneyeceğim, bugün Pazartesi ve benim iktisat yazısı yazma günüm.

Yazıma başlarken Reyhanlı’da yaşamlarını yitiren herkese Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum, büyük çapta bir Ortadoğu çatışması için Reyhanlı küçük ama öğretici bir olumsuz örnek maalesef.

Tüm bu sorunlar bir biçimde aşılır, olan ölenlere ve birinci derecede yakınlarına olur ama zaman herşeyi unutturabilir, Ortadoğu’da yeni dengeler kurulabilir, belki de Osmanlı’nın yüz sene önceki tasfiye süreci daha mantıklı bir noktaya gelebilir.

Ama bu arada düşük büyümeye bağlı kitlesel fakirlik kalıcı olabilir, kalıcı olmasa dahi kuşaklar boyu acılarını hissettirir, fakirliğin oluşturduğu yetersiz beşeri sermaye asırlar boyu etkilerini gösterir, fakirlik yeni fakirlikler yaratır.

Batı ve Doğu dünyalarının son dört-beş asırlık tarihleri de biraz böyledir.

Türkiye ve Ortadoğu 18. Yüzyıl sanayileşme süreçlerini ıskalamış coğrafyalar, bu durumun faturası bugün karşımıza kişi başına düşük gelir düzeyleri olarak çıkıyor.

Türkiye’nin kişi başına gelir düzeyi sanayileşmş batı coğrafyalarına oranla üç ile beş kat arası daha düşük.

2008 krizi sonrası karşımıza çok önemli bir fırsat çıkmış gibi gözüküyor.

Bir dizi faktörün, siyasal istikrarın, demokratikleşmenin katkılarıyla Türkiye son on senedir hızlı büyüyor ve bu arada sanayileşmiş batı toplumları, Güney Akdeniz ülkeleri sıfır hatta negatif büyümeye kilitlenmiş gibi duruyorlar.

Kalıcı bir çözümü nasıl gerçekleştirecekleri, sürdürülebilir bir büyüme sürecine ne zaman, nasıl geri dönebilecekleri de şimdilik belirsiz.

Bu süreçte yüksek büyüme oranını koruyabilen hatta arttırabilen bir Türkiye Yunanistan, İtalya, İspanya, Portekiz gibi ülkelerle arasındaki mevcut kişi başına gelir farkını, hatta isterseniz uçurumunu da diyebilirsiniz, kapatamayabilir, matematik olarak zor ama makul, kabul edilebilir farklara, düzeylere çekebilir.

AK Parti iktidarının, gerçekleşmesi kolay olmasa da, bana en anlamlı gelen siyasi/iktisadi hedefi 2023 için konan 25 bin dolarlık kişi başına gelir hedefi.

ANCAK, bu hedef öyle kendi kendine, hatta içeride iyi çalışarak gerçekleşebilecek bir hedef değil, bu süreçlerde iktisatçıların KAÇINILMAZ kuru tahlilleri devreye giriyor ve girecek.

2023 senesinde kişi başına 25 bin dolarlık bir gelir seviyesine yani milli gelir büyüklüğü olarak da yaklaşık bugünkü Fransa’nın düzeyine gelmek Türkiye’nin çok önemli büyüklüklerde dış kaynak bulmasına bağlı.

Bunun aksini söyleyen siyasetçiler, iktisatçılar şaklabanlık yapıyorlar.

12-13 senelik bir perspektifte Türkiye ekonomisinin çok büyük oranlarda dış kaynak çekmeden kişi başına gelirini yirmi beş dolara çekmesi olanaksız, böyle bir yapı değişikliği gerçekleştirmesi olanaksız.

Büyük oranlarda dış kaynak çekmek derken Türkiye’nin her sene büyümeye bağlı üreteceği milli gelirin yüzde onu dolayında cari açığının kaliteli finasmanını kastediyorum.

Bu söylediğim, iddialıyım, Türkiye’nin en önemli siyasi ve iktisadi kısıtı.

Kürt meselesinde gelinen aşama, barış süreci bu konuda çok ümit verici zira iç savaş ortamının hissedildiği bir ülkede milli gelirin yüzde onu kadar cari açığın nitelikli finasmanı kalıcı olamaz.

Bu kaynağı çekmek istiyor isek, yani büyümek istiyorsak, yani 2023 senesinde 25 bin dolarlık bir gelir seviyesi istiyorsak komşularımızla savaş ihtimali bile çok yıkıcı sonuçlar üretebilir.

Hem barış süreci, hem Ortadoğu’da kilit ülke, yeni tabirle oyun kurucu ülke olmak ise en özünde içeride çok kapsamlı bir demokrasi ve hukuk devleti inşaasından geçiyor.

Lütfen kimse, kırk, elli, altmış sene önce olabildiği gibi evrensel demokrasi ve hukuk devleti olmadan Ortadoğu’da oyun kurucu olabilmeyi aklından bile geçirmesin.

Demokrasi ve hukuk devleti olmadan iktisadi büyümenin sürdürülebilirliğini akıllarından geçirmemeleri gereği gibi.