Barýþ için akedemisyenler giriþimi, geçen gün yaptýðý açýklamada; dünyada 1990 ile 2010 arasýnda yüzü aþkýn barýþ görüþmesi gerçekleþtiðine vurgu yapýyordu. Belki de dünya savaþlarýyla, iç savaþlarla örülü bir yüzyýl olan 20. yüzyýlýn bittiðini gerçek anlamda bu barýþ görüþmeleri ve barýþ süreçleri ilan ediyor/edecek. Doksanlý yýllarda, dünyanýn farklý coðrafyalarýnda, baþlayan barýþ süreçleri þimdilerde sonlanýyor ve daha önce savaþla ayakta kalan, silah sanayi, kirli finans gibi yapýlarý ve geleneksel sektörleri besleyen ekonomiler de hýzla bu alanlarý geriye itip, bilgi aðýrlýklý yeni sektörlerle donanýyorlar ve bu sektörlerin hýzlý yükseliþi sürece damgasýný vuruyor. Doksanlý yýllarý hatýrlayýn, seksenli yýllarýn baþýnda devlete dayalý ekonominin sosyal yanýný tasfiye edip, militarist bir devletçiliði ve savaþý krizden çýkýþ reçetesi olarak yürürlüðe sokan Britanya ve ABD, bu yýllarda, barýþ görüþmesi yapýlan bütün ülkelerde, darbeleri destekledi ve/veya iç savaþ süreçlerini kýþkýrttý. Ancak bu, onlarý da uçurumun kenarýna götüren yanlýþ bir politikaydý. Doksanlý yýllar geliþmekte olan ülkeleri vuracak kriz dinamikleri ile baþladý. Pazarlar daralýyor, yeni yatýrýmlar yapýlmýyor, ABD ve Britanya’nýn desteklediði geleneksel sektörler bir türlü ayaða kalkamýyordu. Bugün üretimi býrakýn Ar-Ge yatýrýmlarýnýnda da rekor kýran G. Kore gibi ülkeler yurttaþlarýna, krizden çýkmak için altýnlarýnýzý merkez bankasýna teslim edin çaðrýsý yapýyordu. Bu yýllarý Türkiye’de krizle, post modern derbelerle ve yoðun bir çatýþma ortamýyla yaþadý.
Ancak, geleneksel yapýlarý ve sektörleri desteklemek ve ulus-devletleri daha fazla militaristleþtirerek bu iþin olmayacaðýný, 21. yüzyýla damgasýný vuracak olan bilgi temelli sermaye anladý. Doksanlý yýllarda, bir yandan çatýþmalar ve savaþ ekonomisi ve bunun krizi devam ederken, bir yandan da baþta G. Afrika’da olmak üzere yeni bir süreçde baþladý. Bu süreç, bilgi teknolojilerine dayalý sektörleri öne çýkaran, azgeliþmiþ ülkelerde de bireysel talebin öne çýkmasýný isteyen, böyle olunca, ekonomiyi yalnýz milyarlarca dolarlýk ulus-devlet silahlanmasýna ve ekonomik çevrimine dayandýrmayan, tam aksine bu ekonominin yarattýðý kirli finansal balonlarý, kanserli hücre sayýp bunlarý temezlemek isteyen, tüm dünyada legal bir piyasa çevrimini öne çýkarmaya çalýþan yeni bir gücü yukarý çýkardý. Bu güç, ilk defa ABD’de Obama’yý iþbaþýna getirerek kendini gösterdi. Düþünün son on yýlda tüm dünyada yüzden fazla barýþ süreci baþlamýþ, cuntalar, çeteler, silah lobileri gerilemeye, bilgi teknolojileri aðýrlýklý sektörler öne çýkmaya baþlamýþ. Bu gerçekten, insanlýðýn en uðursuz zamanlarýndan biri olan 20. yüzyýlýn kanlý tarihinin bittiðini gösteren önemli bir geliþme. Artýk küresel finans çevreleri de bu gerçeði kabul ediyor ve çýkýþýn kanlý ulus-devlet yapýlarýný tasfiye ederek gerçekleþeceðini görüyor. Bu, þüphesiz barýþýn ve demokrasinin de kazanýmýdýr. Bu gerçeði onlara, yýllardýr yapýlan mücadeleler de kabul ettirmiþtir.
Moody’s’in (sonunda) gördüðü
Ýþte dün derecelendirme kuruluþu Moody’s’in Türkiye’deki barýþ sürecini deðerlendiren açýklamasý geldi. Bu açýklamada önümüzdeki günleri anlatan çok önemli cümleler vardý. Þöyle deniyor mesela: “Türkiye’nin güneydoðusunda barýþ saðlanmasý, yatýrýmcý güvenini artýrarak ülkeyi doðrudan yabancý yatýrýmlar için cazip hale getirecektir.” Moody’s, geçen sene nisan ayýnda açýklanan teþvik sisteminin barýþ þartlarýnda Güneydoðu bölgesinin kalkýnmasýnda önemli bir rol oynayacaðýný da söylüyor. Bunun, Türkiye’nin ihracatýnda görülen ara malý ihtiyacýný törpüleyecek bir geliþme olduðunun da altý çiziliyor. Moody’s’in notunda dikkat çeken bir yaklaþým da Ortadoðu ülkeleri ile Türkiye’nin bu süreçteki ekonomik bütünleþmesi. Tabii bütün bunlar Moody’s gibi kurumlarýn dereyi görerek kabul etmek zorunda kaldýðý gerçekler.
Moody’s’in (henüz) göremediði
Bu gerçeklere, K. Irak ve Hazar enerji kaynaklarýnýn Türkiye üzerinden deðerlendirilmek zorunda olduðunu da eklememiz gerekiyor. Barýþ süreci bunu da saðlayacaktýr. Bakýn K. Irak önemli ama Hazar’a baktýðýmýzda da çok önemli bir geliþme görüyoruz. Azeri gazýnýn Türkiye dýþýndaki Avrupa pazarýna doðrudan ulaþmasý, bu anlamda yalnýz bir enerji hamlesi deðildir, Avrupa’nýn kendi doðusuna doðru geniþlemesinin önemli bir adýmýdýr. Çok açýk söyleyelim bunun anlamý, Almanya’dan ve Rusya’dan baðýmsýz olarak, hatta bu iki ülkeye raðmen, AB sýnýrlarýnýn Bakü’ye kadar geniþlemesi ve Türkiye’nin ekonomik ve siyasi etkinliðinin bütün bu coðrafyada artmasý demektir. Bundan dolayýdýr ki TANAP gibi projelerin maliyetinin çok önemi yoktur hatta ilk aþamada arz fazlasý olursa bu ne olacak sorusunun da anlamý yoktur, bu arz fazlasýný Türkiye tek baþýna almayý taahhüt edecektir. Bu konuya devam edeceðiz. Ama bu konuyu derecelendirme kuruluþlarý hâlâ göremedi, eh yavaþ yavaþ oluyor...