Tuhaf bir lobi var. Barış istediğini ifade ediyor, ama kendisine barıştan söz edenlere öfke kusuyor. Oysa barışın püf noktası da burada. Barış; tam da bu yaklaşımlar nedeniyle kolayca bozulabilen, savaşın aksine çok daha zor bir denge halinin adıdır.
Türkiye’nin son aylarda devam ettirdiği muazzam gayret, kuşkusuz herkesi memnun ve razı edecek bir süreci inşa etme iddiası taşımıyor. Barış herkesi memnun etmek adına değil, fedakarlık üzerine kurulur. O nedenle işin orasını burasını kurcalayıp ‘Barış ama nasıl, beni ikna edebilecek misiniz, biz ne olacağız’ gibi sorular sormak, kelimenin tam anlamıyla sabotajdır.
Soru sormak kolay. Terör ve Kürt sorunu kıskacından kurtulan Türkiye’nin, yoluna devam ederken nasıl bir hız kazanacağı, her durumda gücünün kat be kat artacağı gerçeği kimi neden rahatsız ediyor sorusunu ilk sıraya yazabiliriz mesela. Yıllar yılı Türkiye’yi dünyaya kapatıp, istedikleri ve bolca kazandıkları bir üretim modeli üzerinden kazançlarına kazanç katanların bu rahatsızlar arasında ilk sırada olup olmadığını da sorabiliriz.
28 Şubat döneminde işler kolaydı. 27 Mayıs darbesinin devamı olan bir sistemde, siyasi iktidarı istediğiniz gibi köşeye sıkıştırıp, kendi ekonomik modelinizi devam ettirmeniz mümkündü. Nitekim İstanbul sermayesi, yanına merkez medyayı ve bugün ‘Barış ama nasıl’ gibi sorularla ortalığı bulandırma hevesindeki yayın yönetmenlerini alarak ‘otomobil’lerini yürütmeyi başarmıştı.
***
Bugün durum çok farklı. 27 Mayıs’ın gayrı meşru kurgusu bozuldu. Ordu-yargı-İstanbul sermayesi ve onların uzantısı medya eliyle devam eden, siyasi iktidarı istediği gibi esir alan düzen artık devam etmiyor. Düzen bozulsa da biz yolumuza devam ederiz diyenler, Türkiye barış konusunda ciddi adımlar atmaya başlayınca panik halinde sağa sola sataşmaya başladı.
Hiç kimse kusura bakmasın, yıllar yılı devam eden tasfiye süreci, bu ülkede eninde sonunda mevcut ekonomik modeli ve bu modelin içinde kendi tezgahlarını yürütenleri tasfiye edecek. Korkunun ecele faydası yok. Siyasi sınırlarına sığmayan bir ülke, bırakın Soğuk Savaş dönemini, neredeyse kuruluş döneminden miras kalan bir sermaye düzenini, onun taşıyıcısı olan yapıları daha fazla taşıyamaz, taşımayacak.
Bugün var olan modelin, gerek kurgusu, gerek ideolojik dayanakları, gerekse uluslararası ölçekteki karşılığı tamamen çökmüş durumda. Her şey bir yana fiilen coğrafi sınırları genişleyen bir ülkenin, bu modelle daha fazla yola devam etmesi sözkonusu olamaz.
***
Tekrar sürece dönersek, barıştan yana görünüp, barış adına yapılan her şeyi sabote etme gayretinde olanlar, kesinlikle masum değiller. Aksine az önce kabaca özetlediğim yapının uzantısı/tetikçisi olarak hareket ediyorlar.
Kısmet olursa ve o günleri görürsek, bugün barış adına gösterilen samimi çabalar, bize bambaşka bir ülkeyi ve geleceği armağan edecek. Böyle bir aydınlık gelecekten ‘rencide’ olanların kafalarını sağa sola çarpmaları, muhteşem ifadesiyle ‘dide-i huffaş’ olmaktan öte adlandırılamaz.
Herkesin eteğindeki taşlar dökülsün, pozisyonlarını korumak adına gayret göstersin, konuşsun, soru sorsun, sorgulasın. Eyvallah, kimsenin itirazı olamaz.
Ama süslü laflar, şeytanın avukatıyım kabilinden sorular, kimin hangi modelin tetikçisi olduğu gerçeğini örtmüyor. Göreceğiz hep birlikte.