Barışı isteyen var mı?

Bu hafta dünya gündeminde farklı buluşmalar var. Johannesburg'ta ve Londra'da düzenlenen iki farklı programı uzaktan da olsa takip ediyoruz.

15. BRICS Zirvesi dikkatle takip ediliyor. Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'dan oluşan BRICS, dünya nüfusunun yüzde 40'ından, küresel hasılanın da yüzde 30'undan fazlasına sahip bir oluşum. Bu yılki zirvede yeni üye alımları ve ortak para birimi konusunda atılacak adımlar açısından kritik önem taşıyor. BRICS'e çok sayıda Müslüman ülkenin de yer aldığı 22 resmi başvuru bulunuyor.

BRICS havzasında ülke sayısı arttığında Batı'ya bağımlılığın azalması hedefleniyor. ABD'nin gelişmeler karşısında pek de hoşnut olmadığı belli. Çin'in büyüyen ekonomisi ve Rusya'nın Suriye ve Afrika'daki etkisi yakından takip ediliyor.

Putin, Lahey uluslararası ceza mahkemesinin tutuklama kararından dolayı toplantıya video mesajla katılabildi. Uluslararası sistemden dışlanan Rusya ve lideri Putin "ABD ve G7'ye karşı olmadıklarını kendimizi örgütlemek istiyoruz" derken üye potansiyelini ürkütmeden öteki dünyanın uluslararası sistemini inşa etmek istediklerini vurguluyordu. Tahıl koridoruna değinerek konuşmasını Ukrayna savaşına oturtan Putin'in konuşmasından, tahıl bekleyen Afrika ülkelerini rahatlatacak ifadeler çıkmadı ancak ümit verdiğini söyleyebiliriz.

BRICS devam ederken Rusya'dan gelen haber dünyayı sarstı. Wagner yöneticilerinin olduğu bir uçak Rusya sınırlarında infilak etti. Prigojin'in de içinde olduğu bildirilen uçaktan sağ çıkan olmadı.

Hibrit savaş çağında Rusya'nın sınır ötesi operasyonlarında Wagner'in misyonu belli. Şimdi bu ekibin akıbeti merak konusu. Putin ihanete karşı bir intikam mı aldı yoksa Rusya'daki çatlağı fark edenler devreye mi girdi. Olayın arka planı tartışılıyor ancak Rusya'nın savaş sürecinde yeni bir aşamaya geçeceğini öngörebiliyoruz.

İngiltere'de 21 Ağustos'ta düzenlenen "Ukrayna'yı Kurtarma Konferansı" Başbakan Rishi Sunak'ın Brexit sonrası ülkesinin rolünü sorgulayanlara karşı bir gösterisi gibi algılanıyor. Hatta Londra'da çok sık uluslararası konferans ve zirve yapılmasını eleştirenler bile var.

Brexit sonrası ABD ve AB arasında kendisine yol arayan ve küresel siyasette etkisini artırmaya çalışan Londra'nın Ukrayna savaşında ceketini çıkaran Başbakan Boris Johnson'dan sonra daha itidalli bir hükümet lideri var. Ancak savaşta Rusya'yı püskürtmek için 3 milyar dolar mali destek paketi verdiklerini söyledi.

Londra'daki konferansta konuşan Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ise AB'nin Ukrayna'ya verdiği (18 milyar euro) destekleri tekrarlayarak, "Ukrayna'nın birliğimizin (AB) bir parçası olacağından hiç şüphem yok" dedi. Konferansta konuşan Alman Dışişleri Bakanı Baerbock, Ukrayna'nın eninde sonunda AB üyesi olacağını söyledi.

İngiltere'deki Ukrayna'yı Kurtarma Konferansı, Kiev yönetimini olası barış görüşmelerinden uzak tutmak ve savaş motivasyonunu artırmak için düzenlenmiş belli ki. Üstelik Kiev'e AB üyeliği vaat edenler Brexit'le AB'den ayrılan Londra'da konuştuklarını unutuyorlar.

Avrupa'da barışa dönük bir adım ne yazık ki yok. Oysa savaşı durdurmaya dönük adımlar atılmalı. Sahi bu savaşta Türkiye'den başka barışı isteyen var mı?