Barışı konuşmaya başlamak

Çözüm sürecinde gelinen nokta, belli ki Türkiye’nin kendi içindeki dengelerden, bölgedeki yeni ittifaklara kadar pek çok alanda belirleyici olacak. Bu dönüşümün hızına yetişmek, en azından kendi dinamiklerimizle birlikte yönetebilmek için, sürekli ve yeni hamleler yapmak; uzun zamandır atılan adımların üzerine yenilerini eklemek gerekiyor.

Türkiye, çok uzun zaman boyunca ağır yaralar ve kayıplarla bu sorunun baskısı altında kaldı. İnsan kaybımızın telafisi elbette mümkün değil. Çünkü hayatın yedeği yok. Ekonomik anlamdaki kayıpları hesaplamak neredeyse imkansız. Sadece bu da değil. Ülke otuz yıl boyunca böyle bir sorunun tehdidi ve dönüştürücü etkisi altında yaşamak zorunda kaldı. 1980’li ve 90’lı yıllarda doğan çocuklar, terörün olmadığı bir Türkiye hatırlamıyor. Hoş öncekiler için de durum pek parlak değil. Ama kabul etmek lazım ki yakın tarihin en önemli kıskacı/prangası olarak bizi kuşatan bu sorunla mücadelede şu anda çok kritik bir eşikteyiz.

Öte yandan bu yazdıklarımdan aceleci ve hesapsız adımlar atalım gibi bir anlam da çıkarmamak gerekiyor. Çünkü burada her an sabırlı ve dikkatli bir yeni inşa faaliyetinden söz ediyoruz. Yapılacak her hata, bizi beklemediğimiz kadar geri götürecek, tahmin edemediğimiz kadar maliyetler ödetecek. Üstelik şu anda bu maliyetlerin oranı geçmişle kıyaslanmayacak oranda yüksek olabilir.

O nedenle şu ana kadar sürece katkı sağlayan tüm aktörler, bir anlamda katkılarını unutup, sanki her şey yeni başlıyormuş gibi heyecanlı ve bir o kadar da dikkatli olmak zorunda. Kuşkusuz mevcut tabloda bazı aktörlerin, hala geçmişin güç dengeleri üzerinden elde ettikleri pozisyonları koruma çabaları hayli ağır basıyor. Çünkü barış döneminde var olmayacakları kaygısıyla hareket ediyorlar. Hatta sırf bu nedenle barışa giden yolu mayınla döşemekten de çekinmiyorlar.

Bir de olup biteni sessizce izleyip sonunu görelim diyenler var ki, onların da sürece çok daha aktif katkı sağlaması bu aşamadan sonra daha önemli. Çünkü çatışma ya da hiç kullanmak istemesem de savaş dönemlerini yönetebilmekten çok daha zor olan barışı yönetmek ve ondan da zoru kalıcı hale getirmek.

Barışın dili farklı. Araçları çok daha dinamik olmak zorunda. Üstelik bir şekilde herkes bir diğerini her zamankinden daha fazla anlamak zorunda. Bugün hiç karşımızda yokmuş gibi görünen bazı sorunlar, barış ortamında daha fazla öne çıkacak. Taleplerin çıtası yükselecek. Beklentiler artacak. İnsanlar çatışma ortamında değersiz buldukları alanlarda, her zamankinden daha fazla talepkar olacaklar.

Bunları yönetebilmek için daha fazla zihinsel hazırlığa ve daha çok çabaya ihtiyacımız var. Olup biteni sadece devletle bir örgüt ya da onun etrafında yapılanan siyasi parti arasında bir süreç olarak görüyorsak, barışa giden yolda da, onun sahici kılınmasında da çok ciddi sorunlar yaşayacağız demektir.

Böyle bir dikkate ve özene ihtiyacımız var. Bunu daha çok ve yüzleşme cesaretimizi her gün biraz daha artırarak yapmak zorundayız.