Barışın refahı

Türkiye, uzun yıllar temel sorunlar ile terör sorununu karıştıran bir ülkeydi. Artık cesaretle bu ayrımı yapar noktaya geldik. Temel sorunları masaya yatırarak terör sorununun kaynağını da çözmeye başlıyoruz.

Fakat bu sorunun çözümü sadece sosyal ve siyasal olmayacaktır. Yıllarca iç içe geçirilerek karıştırılan ve karmaşıklaştırılan sorunların bir sektör oluşturduğunu ve bu sektörden beslenen bir zümre olduğunu hesaba katmamız gerekir.

Şu bir gerçek ki terör üzerinden oluşan ekonomik çıkar grubunun maliyeti, hem bölge halkının hem de tüm Türkiye'nin acısı ile ters orantılıdır.

Maalesef bir zümre için;

Ne kadar acı

o kadar para demektir.

Aslında Türkiye'nin bu karmaşıklaştırılan bölgesel yapısının benzerini Afrika kıtasının büyük kısmı yüzyıllardır yaşıyor. Acı ve sefalet içerisinde yaşamaya mahkumlaştırılan milyarı aşan nüfusa karşılık, çatışmadan beslenen küçük zümreler oluş(turul)muştur.

İşin ilginç tarafı Afrika'nın açlık ve yoksulluğuna karşılık bu küçük zümrelerin çıkarlarının sömürgeci batının çıkarları ile uyum içerisinde olmasıdır.

Dünyanın en büyük doğal varlıklarını barındıran kara kıtası, ne acıdır ki aynı zamanda en büyük yoksulluğu da barındırmaktadır.

Bu tablo elbette Afrika'ya kara talih olarak yazılmadı. Yazıldı ise de ilahi olarak yazılmadı, insani olarak yazıldı.

Her nedense Afrika'nın kara talihi batının talih kuşu oluvermiş yüzyıllardır.

Bugün Türkiye bir fırsat yakalamıştır. Bu fırsat sorunu algılama düzeyi ile o soruna karşı elini taşın altına sokarak çözüme odaklanan siyasi iradenin kararlı gücüdür. 

Lakin, çözüme odaklanan kesimlerin karşısında iki tehlikeli nokta vardır. 1- Sorundan maddi çıkar besleyen kesim ve 2-Sorundan beslenen batılı kesim.

***

Batıda belki de en ağır işlerde çalışmak zorunda kalan bölge insanlarının üzerinde yaşadıkları toprakların verimliliği akıl alır gibi değildir. Sadece Muş ovasının üzerinden geçerken insanın aklına ister istemez dünyanın en verimli toprakları olup yüzde 60'ından fazlası ekilmeyen Afrika geliyor.

Dünyanın en eski merkezi kültürlerinin oluştuğu bölgenin küçük bir çıkar grubu üzerinde gerileyen haline bakınca Milat öncesi Mısır uygarlığını hatırlayabilirsiniz.

Bölgenin zenginliği keşfetmesi için önce kendini keşfetmesi gerekiyor. Kökleri tarihin en eski dönemlerine dayanan hoşgörü medeniyetinin yeniden özünü bulması gerekiyor. Kısaca bölgenin kendine gelmesi gerekiyor.

Tarihte adaletin merkezi olmuş bir bölgenin nasıl olup bugün kaçakçılığın merkezi haline gelmiş olduğunu çözmemiz gerekiyor.

Tarihte eğitim merkezi olmuş bir bölgenin bugün nasıl olup eğitimsizliğin merkezi olduğunu bulmamız gerekiyor.

Çözümsüzlükten beslenen küçük bir çıkar grubuna karşılık bölge halkının kendi çıkarlarını savunmaları tarihi önemdedir.

Artık fakirlikte buluşmak yerine toplumun bütünü olarak varlıkta yaşamanın yollarını açmamızın vakti geldi de geçiyor.