Türkiye’de dün yeni bir döneme adým atýldý. Bu süreci yalnýzca Türkiye topraklarýnda konuþlanmýþ bir örgütün çekilmesi diye anlayanlar çok yanýlýyor.
Bu, hiç þüphesiz bu toplumun yeni bir baþlangýç yapma, geçmiþdeki kötülüklere sünger çekme iradesi. Böyle olunca bundan sonrasý, þimdiye kadar olduðu gibi olmayacak. Ekonomiden baþlayarak yeni bir Türkiye kurmanýn en önemli dönemecine geldik dayandýk.
Barýþ ya da savaþ ekonomisi deyimleri yalnýzca barýþ ve savaþ fiili durumlarýna göre kendilerini anlatan kavramlar deðildir. Örneðin savaþ olmadan da bir ülke ya da toplum savaþ ekonomisini uygulayabilir. Daha da ileri gidelim ve þunu söyleyelim; 2. Dünya savaþý öncesi-Avrupa’daki faþizm süreçlerini de içeren- ve sonrasýnda dünya ekonomisinin dolayýsýyla ülke ekonomilerinin uyguladýklarý iktisat politikalarýnýn temelleri savaþ ekonomisine dayanýr.
Þimdi bizimde içinde bulunduðumuz barýþ süreci, doksanlý yýllardan beri yaklaþýk 110 ülkede iç savaþa varan çatýþmalarý sonlandýrmak üzere yaþanmýþ/yaþanýyor.
Bu iç savaþ süreçleri, ýrk ayrýmcýlýðý ve mezhepsel, etnik ya da sýnýfsal ayrýmlar üzerinden þekillenmiþ. Demek ki 2. Dünya Savaþý öncesi faþizm süreçleri ile baþlayan devletçi savaþ ekonomileri, 2008 krizine kadar dayanan bir yolculuk yapmýþ ve bu yolculuk iktisat teorisini ve buna baðlý olarak ülkelerinin iktisat-kalkýnma politikalarýný belirlemiþ. Burada bütün bu süreci sürükleyen iki temel iktisat politikasý çýkýþý vardýr ki, bu iki çýkýþta devletçi-piyasa mekanizmasýný doðru çalýþtýrmayan- çýkýþlardýr. Bu iki temel yol; Keynesci iktisat politikalarý (ki buna ‘refah devleti’ paradigmasý dahildir) ve Neoliberal politikalar olarak ortaya çýkmýþtýr.
Tabii ki bu çerçevede Keynesci devletçi iktisat ve seksenli yýllardan sonra Britanya’dan baþlayarak devreye giren neoliberal iktisat dolayýsýyla onun politikalarý da özünde, sanýldýðý gibi, piyasa yanlýsý falan deðil devletçi, savaþ yanlýsý iktisat politikalarýdýr.
Kemaller ve iktisat politikalarý
Bakýn þimdi Kemal Kýlýçdaroðlu, geçen gün Trakya’da cari iktisat politikasýný eleþtirmiþ, bu para ve iktisat politikasýný Kemal Derviþ’in geliþtirdiðini ve deðiþmesi gerektiðini söylemiþ. Tabii Kemal Derviþ’in defalarca bir ‘sosyal-demokrat’ olarak Türkiye’de politika yapma iradesini kenara koysak bile, CHP liderinin bu gerçeði 13 yýl sonra farkýna varýp, üstelik bütün bu politikalarýn baþlangýç aþamalarýnda görev almýþ Faik Öztrak’ýn olduðu ortamda bunu söylemesi onu yine bu konuda hiç bir þey söylememiþ durumuna getiriyor.
Kaldý ki, ne Kýlýçdaroðlu, ne Faik Öztrak ne de Hurþit Güneþ bu konuda hiç bir þey söyleyemez. Çünkü CHP ve onu takip eden politik aktörlerin, kurumlarýn tümü siyasi çýkýþlarýný Keynesçi ulus-devlete dayanan iktisat politikalarýndan alýrlar; dolayýsýyla bu da savaþ ekonomisinin ve savaþýn anasýdýr. Peki diyeceksiniz, Kemal Kýlýçdaroðlu’nun bittiðinin yeni farkýna vardýðý Kemal Derviþ anlayýþý da, ayný zamanda, nasýl ‘sosyal-demokrat’ olabiliyor. Çünkü Kemal Derviþ’in neoliberalizmi ile mesala Hurþit Güneþ gibilerin önereceði ulus-devlet kökenli Keynesçi politikalar arasýnda temelde çok fark yoktur. Her ikiside savaþ ekonomisiniden temellenen ‘eski’ söktörleri öne çýkartmak zorundadýrlar; bu politikalarýn varacaðý yer, güçlü ulus-devlet ve onun silahla korunan, geniþletilmeye çalýþýlan pazarlarýdýr.
Oysa bu tarihsel aþamada, bütün bu savaþa ve o savaþýn kaynaðý olan ulus-devletlere dayalý ekonomi anlayýþlarýnýn bittiðini cesurca söylemeliyiz.
Ayný zamanda, içinde bulunduðumuz kriz süreci ile tüm dünyada yaklaþýk on yýldýr devam eden barýþ süreçlerinin denk gelmesinin tesadüf olmadýðýný da söylemeliyiz. Bugün Asya’nýn öne çýkardýðý yeni kalkýnma stratejisi, bir çok açýdan Batý’nýn 2. Dünya savaþý’ndan beri öne çýkardýðý, yukarýda vurguladýðýmýz iki temel iktisadi yaklaþýmdan ayrýlmaya baþlamýþtýr. Devletlere ve onlarýn taleplerine deðil, bireylere, bireylerin taleplerine ve beþeri sermayeye dayalý yeni bir yol yavaþ da olsa ortaya çýkýyor.
DTÖ’nün zorunlu tercihi
Bakýn Dünya Ticaret Örgütü, (DTÖ) dünya ekonomisi için, son 45 yýlýn en düþük büyüme öngörüsünde bulunuyor. Çünkü dünya ekonomisi kabuk deðiþtiriyor, geliþmiþ kuzey bulunduðu ligden düþüyor. Dünya ticaretinin 1/3’ü kuzey-kuzey arasýnda yapýlýrken, 1/3 güney-güney arasýnda olmaya baþladý. DTÖ, ikili ticaret anlaþmalarýndan endiþe ediyor ama baþta, Türkiye örneðinde de görüldüðü gibi, Batý lehine olan, gümrük birliði ve çok taraflý ticaret anlaþmalarý fiili olarak geçersizleþiyor. Bu durumda DTÖ, çýkýþýn üretimde artýk sýnýrsýzlaþtýrmadan geçeceðini itiraf ediyor. Beþeri sermayenin, emeðin sýnýr tanýmayan dolaþýmýna az kaldý. DTÖ bunu, zorunlu olarak, ‘made in world’ olarak förmüle etti ve buraya ulaþmanýn kaçýnýlmaz olduðunu itiraf etti.
Yani bugün Türkiye dahil olmak üzere, geliþmekte olan ülkelerde, yaklaþýk on yýldýr gündeme gelen barýþ süreçleri, bize ekonomik olarak da yeni bir yolu gösteriyor. Bu yol, þimdiye kadar önümüze konan iktisat politikalarýndan kesinlikle ayrý, baþka bir yoldur. Türkiye bu yolu inþa etmeye baþlamalýdýr.