Barışla aramıza girme!

Nasıl bir coğrafyada yaşadığınıza dair bir fikriniz yoksa, esen rüzgarların önünde savrulup gidersiniz.

Dün, bu ülkede darbecilerle, Baas benzeri yapılarla iş tutup, gazete manşetlerine arsızca cunta övgüsü taşıyanların, bugün olup biteni anlaması elbette kolay değil. Ama bir de bunun üzerine ‘şerefli barış’ veya ‘gerekirse güneydoğuyu verelim’ gibi sözde samimi tartışmaları gündeme getirmek; herhalde aklın ve izanın bittiği yer olsa gerek.

Biliyorsun, sıkıntılı bir süreç yaşanıyor. Barış için fedakarlık ve sabırla inşa edilen zorlu bir yolda ilerliyoruz. Yine biliyorsun ki bu dönemi kazasız belasız atlatan bir Türkiye, dünden daha güçlü olacak.

Biliyorsun ki bu Türkiye, bölgesinde sahici bir güç olacak. Kendisine dayatılan sorunlara kolayca boyun eğmeyecek. Ne bölgenin çıbanbaşı ülkesine, ne yanı başında çevrilen bin bir türlü tezgaha teslim olmayacak. Güç olacak, kudret olacak, masada olacak, çözüm üretecek ve daha aydınlık bir geleceğe yürüyecek.

Sen bu gerçeği kaldıramazsın. Sen bu gerçekten korkuyorsun, ömrün boyunca da korkacaksın. Çünkü sen, korkuların, baskıların, diktaların, cuntaların emzirdiği büyüttüğü bir çocuksun. Sen, tarihin zor anlarında kıyıya köşeye sinmiş, kaçmış, korkmuş ve üç kuruş biriktirip sermaye sahibi olmuş odakların uzantısı olarak doğdun, öyle de yaşayacaksın.

Pekala biliyorsun ki o günler geride kaldı. Emanet ehlinde. Gelecek senin korkuların üzerine değil, asla anlamayacağın, yabancı olduğun ve hep yabancı kalacağın bir akıl ve sağduyu üzerine inşa ediliyor.

***

Her şeyi tartışsın bu ülke. Bölünmeyi, federasyonu, aklınıza gelebilecek tüm seçenekleri, imkansızı ve hayallerini konuşsun. Ancak bunu yapacak kadar cesareti olanlar, ancak bunlarla yüzleşecek kadar yürekli olanlar bir ve bütün olmayı başarabilir.

Ama sen bunları tartışma ve konuşma hakkına sahip değilsin. Önce tarihinle barış, önce değerlerini tanı, kafanı kaldır ve önündeki coğrafyaya bak. Orada yüreklerini açıp bu ülkeye bakan insanlar, düne kadar sen ve senin meşrebindekilerin aşağılayıp ‘Ne Şam’ın şekeri, ne Arap’ın yüzü’ dediğin insanlar. Kaderini seninle bir ve bütün görenler, saatlerini seninle ayarlamak isteyenler, yüreği seninle çarpanlar.

Önce o yüreklerin sesini duymaya çalış. Onları kaderine terk edip bir başına bıraktığın, pazarlık masalarında yitirdiğin ve yetmezmiş gibi aşağıladığın günler geride kaldı.

Gün gönül coğrafyasına açılma günü. Gün kaderini sizinle birlikte gören herkesle birlikte olma günü. Sıkışınca ‘ver kurtul’ edebiyatına sığınıp, Türkiye’nin yakın tarihinde barış adına, kucaklaşma adına ve gelecek adına yakaladığı en büyük fırsatı hançerleme günü değil.

Sana, senin gibilere inat barış gelecek. Onu bozmak, yıkmak ve daha filizlenmeden söküp atmak isteyenlerin unuttuğu bir gerçeği sana da hatırlatalım.

Bir olmak, bir arada yaşamak, güçlü olmak istiyoruz. Bunun için barışa ve barış için de şöyle bir soluklanıp yüz yüze bakmaya ihtiyacımız var. Geçmişe sünger çekmek kolay değil. Büyük acılar yaşandı, yürekler yandı, ocaklara ateşler düştü.

Bugün barış için çabalayanlar, kardeşlik adına bir gelecek arayanlar bunları yok mu sayıyor? Hayır, bu acıları, ateşi ve feryatları bir daha yaşamamak, yaşatmamak için çabalıyorlar.

Herkes kaderine koşar. Senin de kaderin bu. Korkularınla, kabuslarınla koşacaksın kaderine. Ama bil ki oralarda ne ‘şerefli barış’ var, ne de huzur.