Barzani kaybetmeye mahkûm

Siyasette tek yönlü yola girip çıkmaz sokağa sapmak kaybetmeye mahkûm olmak demektir. Burnunuzun dikine gidip ileriye de hareket etseniz, süngüyü düşürüp geri dönmeye de çalışsanız zarar kaçınılmaz olur. Doğru olan hatalı yollara düşüp kendini çaresizliğe mahkûm etmemektir.

Kuzey Irak Yönetiminin referandum kararı böyle bir hatadır. Mesut Barzani bilinç altındaki kızıl elma olan Büyük Kürdistan hayaliyle bu işe girişmiş de olsa, konjonktürel fırsat görüp taktik olarak fayda sağlamak için bu hamleyi yapıyor da olsa kendisini çok zor durumda bıraktı. Tamahkârlık ve fırsatçılık üzerinden daha fazlasını elde etmeye çalışanlar eldekini de kaybederler.

Malum, yakın zamanda Barzani’yi siyaseten devirmeye yönelik ciddi sıkıştırmalar vardı. Bölgesel gelişmelerin getirdiği yüksek maliyetlerin bölgesel yönetimi darboğaza sokması da çaresizliğini artırmıştı. Barzani referandum restiyle kendisini gündeme taşıdı ama buradan selametle çıkması çok kolay değil.

BM’den Fransa’ya, Türkiye’den İran’a, Irak merkezi yönetimin Meclis’inden mahkemesine kadar İsrail hariç neredeyse her ülkenin ve kurumun karşı olduğu bir işte inat etmek doğru bir politika olmasa gerek.

Kimi tarafların protestosuna, kimi ülkelerin hışmına, kimi kurumların kınamasına rağmen böyle bir rest çekmek siyaseten bindiği dalı kesmek demektir.

Kuzey Irak Bölgesel Yönetiminin Irak’taki istikrarsız yapıyı fırsat bilerek alanını genişlettiğini, gri bölgeleri işgal ettiğini, birçok şehirde demografiyi değiştirecek adımlar attığını, DEAŞ karşıtlığı üzerinden çektiği uluslararası destekle palazlandığını, merkezi yönetimin zafiyetlerinden güç devşirmeye çalıştığını biliyoruz. Zor, karmaşık ve gerilimli bir bölgede oldu bitti yapmaya çalışmak, Bölgesel Yönetime bir kısım avantajlar sağlıyor gibi görünse de büyük riskleri önüne koyar, daha büyük kayıplara kapı açar.

Barzani referandum işine girdiği anda kazanma şansı olmayan bir yola girmiş oldu. Referandum yapsa da yapmasa da, evet çıkarsa veya kendince devlet kurduğunu düşünse de sonuç kaybetmenin farklı senaryolarını önüne koyar.

Meselenin ulusal ve uluslararası hukuki tarafı bir yana böyle bir siyasi entite siyasi alanda meşru bir varlığa dönüşemez ve kendisini ikame edemez.

Komşuları olan Türkiye, İran ve Irak yönetiminin tavır takındığı bir Kuzey Irak Yönetimi nasıl varlığını devam ettirebilir?

Sosyolojik ve tarihi gerçekliği yadsıyarak gidilecek bir oldu bitti nasıl kalıcı bir istikrar ve huzur getirebilir?

Barzani için en kötüsü Türkiye’nin ve Erdoğan’ın güvenini kaybetmek olur. Türkiye’nin ulusal güvenlik sorunu olarak gördüğü bir tablo ise daha vahim sonuçlar doğurabilir.

Referandum meselesine daha naif bakanlar ‘başka halkların iradesine saygı duymak gerekir’ veya ‘başkasının içişlerinden bize ne gibi’ söylemler geliştirebilirler. Şu anki mesele bundan tamamen farklı bir durumdur. Türkiye’nin Kerkük başta olmak üzere Musul ve bazı şehirlerdeki Türkmenler üzerinde tarihi mesuliyetleri vardır, hukuki açıdan da bir garantörlüğü söz konusudur. Irak’ın toprak bütünlüğü ve siyasi birliği komşu ülke olarak Türkiye’nin uzun yıllardır ortaya koyduğu görüştür. Yanı başındaki kimi örgütlerin buralardaki faaliyetleri ve Türkiye’ye tehdit oluşturmaları da doğrudan bizi ilgilendiren bir konudur. Birileri Türkiye’yi içine katacak hayali devletçikler senaryosunun ilk perdesini devreye koyacak ve Türkiye buna sessiz kalacak! Bu nasıl düşünülebilir?

Ayrıcabir bütünün parçası kendi keyfine ben buranın sahibi oldum diyemez. Hem Irak merkezi yönetiminde Cumhurbaşkanı olacak, ulusal mecliste ve hükümette yer alacaksınız, hem de ‘burasını da kendi kararımızla ayırdık’ diyeceksiniz! Irak, farklı devletlerin birleşiminden doğan bir konfederal devlet değildir ki, bir tanesi ‘biz vazgeçtik eskisi gibi ayrı yaşayalım’ diyebilsin. Tüm Irak halkının iradesi yerine bir bölge halkının iradesini mutlak belirleyici kabul etmek demokrasinin doğasına da uymaz.

Dört parçalı Kürdistan düşüncesiyle Türkiye, Suriye, İran ve Irak’ta bağımsızlık girişimlerinde bulunmak iyiniyetli bir tavır olabilir mi? Bu fikriyat üzerinden girişimlerde bulunan bir siyasi akıl bu dört ülkeye güven aşılayabilir ve dost gibi bir konumda kalabilir mi?

Zaten kaosla boğuşan Irak’ın ve bölgenin başına yeni sorunlar açmak doğru bir siyaset olamaz. Barzani, zararın neresinden dönse kârdır yaklaşımıyla aklı selime gelmelidir.