Başbakan ölsün, öyle mi?

Kıymetli Today’s Zaman müdürü, Başbakan’ın bir muhabirlerinden nasıl korktuğunu yazıyor... Biraz laubali, biraz da sırıtık bir ifadeyle...

Hani Başbakan muhabirleri hakkında dava açmıştı ya...

Bunu, “korkuyla” açıklıyor kıymetli Today’s Zaman müdürü.

İfade, dediğim gibi, sırıtık ve laubali...

Peki, yalan beyanlarla etrafa “korkular” salan muhbirinle ilgili bir açıklaman olmayacak mı muhterem?

Senin muhabirin, “El-Kaide militanlarına karşı yapılacak operasyonu Başbakan engelliyor” diye yazmıştı.

Böyle midir?

İkinci dalga operasyonda gözaltına alınacak kişiler “El-Kaide militanları” mıdır?

Prestij yatırımlarının altında imzası bulunan işadamları El-Kaide militanları mıdır?

Üçüncü Köprü, üçüncü havaalanı, Marmaray, Kanal İstanbul projeleri El-Kaide tarafından mı finanse ediliyor?

Kuzey Irak petrollerini ülkemize El-Kaide militanları mı akıtıyor?

Kız çocuklarına yurt yapan vakıf, bir El-Kaide kuruluşu mudur?

Muhabirinin yazdıklarında bir problem görmüyor musun?

Normal bir aklın, normal bir kafanın, normal bir dimağın iddiaları mıdır bunlar?

Hadi burada bir problem görmüyorsun... Yine bir Today’s Zaman marifeti olan “Hatay’da silah yüklü İHH tırı yakalandı” haberini nasıl tevil edeceksin? Edebilecek misin?

Bilgi polisten geliyor.

Eşzamanlı olarak üç ayrı gazetede yayınlanıyor. Ve bilgi, internet üzerinden anında dolaşıma giriyor.

Niçin böyle bir haber yaptınız, niçin haberinizi geri çekme gereği duydunuz?

Nedir maksadınız? Türkiye’yi “uluslararası teröre destek veren ülkeler” listesine sokmaya çalışan müstevlilere “algı katkısında” bulunmak mı?

Bu mu?

Dindar, vicdanlı, hoşgörülü, şefkatli, vatansever insanların gelip geleceği yer bu mu olmalıydı?

Efendim fişleme, sürek avı, Başbakan’ın otoriterliği...

Bırak Başbakan’ın otoriterliğini, önce “kapalı devre” yapıları sorgula... Madem demokrasiye bu kadar düşkünsünüz, kapalı devre ve denetim dışı hiyerarşik ilişkilerin hangi demokratik düşünceyle bağdaştığını açıkla.

Bir de şu:

Bilmem hangi gazete önünde “protesto eylemi” gerçekleştirenler, slogan atarken “Allah-u Ekber” diye bağırmışlar...

Bunu, haber olarak, “Allah-u Ekber” nidasıyla karşılaştıklarında tüyleri diken diken olan ve hemen El-Kaide’yi (yani terörü) hatırlayan Batılılara ve anti-İslamistlere duyuruyorsunuz.

Bu ülkede insanlar genellikle “Allah-u Ekber” derler...

Bunu günde beş vakit tekrarlarlar...

Burada nasıl bir “anomali” saptadınız?

Hassasiyetlerinize, kırılmalarınıza, düş kırıklıklarınıza, hadi hak verelim de, duruşunuzda, tarzınızda, üslubunuzda, o zehirli dilinizde bir problem görmüyor musunuz?

Neyi yitirdiniz?

Neyi yitirdiniz de, Türkiye’yi “uluslararası teröre destek veren ülkeler” listesine sokarak ne elde etmeyi umuyorsunuz?

EK:

Entelektüel-münevver kontenjanından biri (Ahmet Turan Alkan), Tevrat’tan bir hikâye aktararak, Başbakan’a akıbet biçmiş. Daha doğrusu, Başbakan’ın ölümünü dilemiş. Ahmet Taşgetiren ağabey yazdığı için ayrıntısına girmiyorum...

Şu kadarı kifayet eder:

Beddua, mülaane, mübahale, tamam da... Birinin “ölümünü” dilemek de ne oluyor? Normal ve sağlıklı bir kafanın ürünü müdür bu? Bir münevverin göstereceği tavır mıdır?

Sana ne oldu hoca?

Nasıl böylesine vahşi, pervasız ve “gözü dönmüş”bir varlık haline geldin?