Başbakan’a göre Muhalefetin ikilemi

Başbakan’la Pakistan seyahati dönüşünde yaptığımız görüşmede bir çok konu değerlendirildi. Her bir konu üzerinde söz söylenebilir. 

Ben yaşanan siyasi gerilimle bağlantılı olarak görüşmenin “Partilerin ikilemi”ne işaret ettiği bölümü üzerinde durmak istiyorum. Bu alandaki değerlendirmeler, aynı zamanda“Çözüm süreci”nde yaşanan problemler bakımından önem arzediyor.

En başta HDP’nin durumu. Çözüm sürecinin paydaşı olarak HDP nerede duracak? En son Kandil’den gelen ve bir tür “oyun bozanlık” niteliği taşıyan sözler karşısında HDP ne diyecek?

Tabii bu soru “İmralı ne diyecek?” şeklinde de sorulabilir.

Diyor ki Başbakan: “21 Mart 2013’te, Nevruzda “İki ay içinde silahlar bırakılacak, siyaset yapılacak” dendi. İki yıl geçti, ne oldu? Tekrar silah bırakmayı şarta bağlamak istiyorlar.”

Yanlış mı?

Başbakan diğer partilerin de yaşadığı ikileme şöyle işaret  ediyor:

“Partilerde oy kaymaları yaşanıyor ve kendi kitlelerini konsolide etmeye çalışıyorlar. Üç muhalefet partisi de ikilem yaşıyor. HDP hem Batı’da oylara talip hem de şiddeti benimsiyor. HDP ya Türkiyelileşecek, o zaman şiddet dilini kullanamaz, o zaman da kendi fanatik tabanında sorunlar yaşıyor. Ya da gerilime oynayacaklar, o zaman da barajı aşacak orana ulaşamazlar.

“CHP ulusalcı - kemalist davransa büyüyemiyor, başka alanlara açılsa kemik tabanı kaybediyor. Mahmut Tanal’ın paralel yapının her eyleminde yer almasının sebebi nedir?

“MHP’ye gelince İç Anadolu’daki MHP dili ile sahillerdeki MHP dili de birbirinden farklılaşıyor. Sahillerde MHP CHP dilini kullanıyor.”

Evet bu tam bir ikilem.

Başbakan HDP’lilere “Türkiyelileşmeyi önemseme” çağrısında bulunuyor, İşi “bağcı dövmeye” götürme tavrını “Halkı dövme arzusu” olarak niteliyor ve “Buna izin vermeyiz” diyor.   

Başbakan’ın HDP’lilere, belki tüm Kürt aktörlere yönelttiği bir değerlendirme daha var: “Bölgede Kürt kartını oynayıp kendi stratejilerini sürdürmek isteyen bölge dışı odaklar var. Bu oyunun bozulması lazım.” Başbakan’ın bu konudaki sözleri elbet yeni değil. Ama olan biteni gerçekten doğru görmek de gerekiyor.

Bölgenin normalleşmesi, Türkiye’nin normalleşmesi, bunun içinde bölge halklarının optimum faydası... Başbakan’ın önünüze getirdiği ufuk turu, böyle bir ortak çıkar ve bölgesel iyilik arayışını resmediyor.

Başbakan’ın ifade ettiği, “seçim sathı mailinde partilerin tabanlarını konsolide etme çabası”nı yadırgamasak bile, kaos ortamı oluşturmaya yönelik tavırların hiç kimse için makuliyeti bulunmadığının görülmesi lazım.

Bölgede bütün ülkelerle oynanıyor.

Bölgede Türkiye’nin oyun kurucu olarak ayakta kalması, bölge dışı odakların oyun planını zorlayıcı stratejiler geliştirmesi onu da bir hedef haline getiriyor.

Başbakan “Kürt kartı”nın bir oyun aracına dönüştürülmek istenmesine dikkat çekiyor.

Bu oyun, en azından Kuzey Irak’la geliştirilen iyi ilişkiler sayesinde bozulmaya çalışıldı.

Herkesin orada, enerji konusundaki gelişmeler sonrasında meydana gelen olaylara daha yakından bakması lazım.

Doğru bakış,  Esed’in durduğu yerden bakış değildir. Doğru bakış, Esed’i bir aktör olarak koruyan ve bölgede “Terör mü Esed mi?” denkleminin oluşmasına yol açan küresel odakların durduğu yerden bakış da değildir.

Ak Parti iktidarının, bu coğrafyadaki küresel stratejilerle uyuşmayan politikalar geliştirdiği bir vakıadır. Bunun da Ak Parti iktidarını, küresel odaklar nezdinde “problemli” hale getirdiği de vakıadır. Ama, insafla ve Türkiye öncelikli düşünüldüğünde, Ak Parti’nin doğru yerde durduğu gerçeği de kabul edilecektir.

Hep yazarım, geçmişte İnönüMenderesDemirelEcevit ve tabii  ki Erbakan Türkiye eksenli politikalarda uluslar arası odaklarla problem yaşamışlardır. Belki en büyük bedel D-8 projesi sebebiyle merhum Erbakan’a ödetilmiştir. Ne yazık ki diğer siyasi kadrolar, ip çekmede, uluslar arası odakların yanında yer almışlardır.

Şimdi de, Ak Parti, bölgede Türkiye’nin etkinliğini artırma yolunda çaba sarfediyor, bu sebeple bir takım ayaklara basıyor, o yüzden de boy hedefi oluyor.

Diyorum ki, tamam, içerde politik farklılaşmalarımız olsun, herkes iktidar olmaya çalışsın, ama uluslar arası alana çıkıldığında, herkes ağırlığını Türkiye’nin ortak çıkarından yana koysun.

Bu gerekliliği farklı bir sınır alanı içinde bile olsa Kuzey Irak Kürt yönetiminin gördüğü anlaşılıyor. HDP’nin bunu görmesi zor mu? Ya CHP’nin, ya MHP’nin?