Dün Baþbakan Erdoðan’ýn MÜSÝAD Genel Kurulu’nda yaptýðý konuþma bize hem içinde bulunduðumuz süreci hem de bu süreçteki kapýþmayý anlatýyor. Baþbakan, þimdiye kadar devlete dayanarak büyüyen ‘belli’ sermaye kesiminin, daha çok MÜSÝAD’da örgütlenen iþ çevrelerini kendi bayisi gibi görmek istediðini, ancak baþta Anadolu’da olmak üzere ortaya çýkan ve yapýlan liman, otoyol gibi alt yapý yatýrýmlarýyla da pazara ulaþma sýkýntýsýný atan yeni bir sermaye sýnýfýnýn bunlarýn bayisi olmayý artýk kabul etmediðini söyledi. Baþbakan’ýn bu vurgusunun çok önemli ve bunun artýk bilimsel sosyal-iktisadi bir olgu olduðunu da söyleyelim. Bakýn, 1980’de imalat sanayiindeki istihdamýn yüzde 35’i, katma deðerin de yüzde 43.5’i kamu sektöründen kaynaklýydý. Yani bizim ‘büyük’ sermayemiz, katma deðere ve istihdama dayalý olarak büyümemiþti. Ki, biliyorsunuz 1980’lere kadar olan süreç, doðrudan darbeler dönemidir. Dolayýsýyla bizdeki ‘büyük’ sermayenin neden darbe destekçisi olduðunu yalnýz bu rakam bile söyler. Þimdi ihracat þampiyonu olan Gaziantep gibi Anadolu illerindeki ‘giriþimcilik’ ise buralardaki iþletmelerin, devletin iktisadi iþletmelerinin ya da ‘büyük’ sermayenin bayisi olmasýndan ibaretti. Ýþte bu iþletmeler artýk ‘bayi’ deðil, ihracatçý. Türkiye’yi, yaðmacý, devlete dayalý kapalý bir toplum cenderesinden bu iþletmeler çýkarmýþtýr.
2001 krizini takip eden süreçte, Anadolu’da yapýlanan ve çoðu KOBÝ ölçülerinde olan bu iþletmeler, hýzla kurumsallaþarak küresel rekabetin ve teknolojinin gereklerini yerine getirmeye baþladýlar.
Bu sürecin ortaya çýkardýðý sermaye ve onun sürüklediði dinamikler, kendisi gibi, yeni bir siyaset, yeni Anayasa ve devlet talep etmeye baþladý. Bu talepler, Türkiye merkezli ve Ortadoðu’dan baþlayarak doðuya doðru, Çin sýnýrlarýna kadar olan coðrafyayý piyasalaþtýracak bunu yaptýðý oranda da demokratikleþecek yeni bir krizden çýkýþ dinamiðinden gücünü aldý. Hiç þüphesiz bu, yeni ve beþeri sermayeye dayalý bir büyüme perspektifidir.
Ýþte bugün gündeme gelen barýþ süreci, bu yeni kalkýnma perspektifini yalnýz Türkiye ile sýnýrlý tutmuyor, K. Irak’tan baþlamak üzere Hazar bölgesini de içine alan çok geniþ bir coðrafyayý etkiliyor ve yeniden biçimlendiriyor. Ýþte þimdilerde bu çok büyük deðiþime baðlý olarak enerjiden medyaya kadar birçok alanda Türkiye kaynaklý ve Türkiye üzerinden gerçekleþen siyasi ve ekonomik hamlelere tanýk oluyoruz. Þunu bilelim, size küçük-mikro gibi görünen bir hamle, örneðin küçük bir gazetenin ya da medya kuruluþunun politika deðiþtirmesi ya da buralarda yapýlan operasyonlar böyle büyük bir kapýþmanýn hayata yansýmasýdýr. Þimdi size bir pazar günü eðlencesi olarak böyle bir medya operasyonun kurgusal hikâyesini anlatacaðým bakalým tanýdýk gelecek mi?
Aleksey Mihaloviç’in Ýstanbul güncesi ve bir medya operasyonu...
Aleksey Mihaloviç Kropotkin, St. Petersburg’da Neva nehrinin kýyýsýnda yürürken, týpký Ýstanbul diye geçirdi içinden, ‘her þey burada baþlýyor, burada olup bitiyor’; evet böyleydi ama Boðaz, Neva nehri gibi donmuyordu. Bunu aklýndan geçirdiði anda Ýstanbul’a gitme zamanýnýn geldiðini de kendisine bir kez daha söyledi. Ýzvestiya’nýn gaz fiyatlarýný deþifre etmesi onun parlak buluþlarýndan birisiydi. Böylece rakiplerine, ‘bizim koyduðumuz fiyatlarý ancak biz bozarýz, iþte fiyatlar hodri meydan’ demiþlerdi. Aleksey Mihaloviç, ertesi gün Ýstanbul’a indiðinde tek iþinin þu medya iþini halletmek olduðunu biliyordu ama bu da yeterince zordu zaten, fiyat önemli deðildi ama Ýstanbul merkezli bir medya aðýna sahip olmak ya da yönlendirmek konusundaki kararlýlýklarýný pazarlýk sýrasýnda hissettirmemek gerekiyordu, bu iþlere yatkýn olmasýna raðmen, Ýstanbul’daki patronun iyi bir tüccar olduðunu da çok iyi biliyordu. Bütün pazarlýklar sýrasýnda þunu ýsrarla anlatmaya çalýþtý Aleksey Mihaloviç; bize büyüklük o kadar gerekli deðil, ‘kýlýç gibi keskin olmalý...’ Bu deyimi Türkçe söylemeyi öðrenmiþti. Ýstanbullu patronun enerji alanýnda olmasý ve büyüme iþtahý iþi kolaylaþtýrmýþtý.
‘Þu barýþ iþinin bu denli hýzlý ve kapsamlý olacaðýný hesap etmemiþtik, Ýsrail’i de hesap etmedik, Obama denen adam gerçekten kendisini barýþ havarisi sanýyor galiba! Kürt sorunu olmazsa Erdoðan ve Türkiye hiç denetlenemez. Yalnýz biz deðil, Almanlarda zor duruma düþer, iki taraflý kaybederiz. Bu durumda, güney hattýnýn tamamlanmasý, Irak’taki kaynaklarýn Türkiye’nin güneyinden ticarileþmesi hýzlanacak. TANAP hýzlanacak, enerji hatlarýnýn güvenliði saðlanacak. Avrupa pazarýný Türkiye üzerinden Azerilere kaptýrabiliriz. Burada Almanya bile bir þey yapamayabilir. Türkiye’deki süreç engellenmeli, hiç olmazsa gecikmeli.’
Aleksey, Kremlin’deki patronun bu söylediklerine katýlýyordu ancak kolay deðildi, uzun soluklu bir mücadele gerekiyordu. Ama iþte daha dün, þu Ýstanbullu, aceleci patrona istihbaratlarýnýn verdiði bilgiye dayanarak ‘kýlýç kadar keskin’ o küçük gazeteyi kaçýrmamasý tavsiyesinde bulunmuþtu. Kendisini kutladý, Boðaz týpký Neva gibi ama donmuyor diye geçirdi içinden...