Başbakan’ın ‘Özgüveni’ ve ‘Restorasyon’

Başbakan Davutoğlu’nun vurguladığı ‘’restorasyon’’ ifadesini ‘’karşı devrim’’ olarak nitelediler CHP’li vekiller. Bizim CHP’nin nezdinde varsa yoksa Fransız Devrimi olduğu için... Hatta daha spesifik olarak söyleyelim; Bastil Hapishanesinin boşaltıldığı 14 Temmuz 1789 gününden ibaret olduğu için insan, tarih, bellek ve de dünya... Meselelere ‘’Fransız kalmaya’’ devam edecekler. 

Başbakanın hükümet programındaki çatı ifadelerden olan ‘’restorsyon’’u, ihya, devamlılık ve bağlam yönleriyle düşünmek, ufuk açıcı olabilir. Dönemler arası ilişkiyi; sert reddiyeler, inkar edişler, yıkım ve kopuş duvarlarıyla kurgulayanlar için ‘’devrim’’, varsa yoksa en radikal temizlik mahiyetinde yürütüldü geçen asırlar boyunca. Oysa insanlar ve dönemler, ne kadar zıt haller içinde olurlarsa olsunlar, zamanın çevriminde kopuntuyla değil temadiyetle yol alırlarDevrime göre çok daha mütevazi, ve en zorlu baskılara, dayatmalara, kırılmalara rağmen varlığını ikame ettiren bu evrimsel bağlamı ıskalarsak, kendimizi adeta derin dondurucuya mahkum etmiş oluruz. CHP’nin o muhteşem Bastil Günü’nde donduğu gibi.

***

Başbakan Davutoğlu Stratejik Derinlik’in kapağında şöyle diyor: ‘’Modernite Avrupa-merkezli bir tarihî sürecin eseriydi; küreselleşme ise kaçınılmaz bir şekilde başta Asya olmak üzere bütün insanlık birikimini tarihin akış seyrinde tekrar devreye sokacak unsurlar taşımaktadır. Tarihî birikimi etkin bir açılıma temel sağlayacak toplumların öne çıkacağı bu süreçte Türkiye tarihî derinliği ile stratejik derinliği arasında yeni ve anlamlı bir bütün oluşturma ve bu bütünü coğrafî derinlik içinde hayata geçirme sorumluluğu ile karşı karşıyadır .” 

Restorasyonun bizim medeni halimizdeki karşılığı olan ‘’ihya’’yı, geniş zamanlı, hayatta tutucu ‘’özgüven’’ bilgisiyle birlikte düşünmek gerek.

***

Birbirine karşıt gibi dursa da küresel olan ile etnik olanın aynı anda bariz önem taşıdığı bir eşikteyiz. ‘’Merkez’’e dair eski ezberlerin bozuma uğradığı bir eşiktir bu aynı zamanda. Afrika’nın ve Asya’nın ‘’beyaz adamın yükü’’ olarak ferzedildiği nice sisli puslu asırlardan sonra’’kara göründü’’nidasıyla yeniden belirivermesi sözgelimi... Veya 2100 yılı dünya nüfus öngörüsünde; Hindistan’ın ilk sırada, Çin’in ikinci ve Nijerya’nın üçüncü büyük dünya gücü olarak sıralandığı raporlarda, dünya ilk 10’unda tek bir Avrupa ülkesinin olmayacağı gibi... Şaşırtıcı hatta rahat bozucu bir geleceğin eşiğindeyiz...

Bunu sadece para, enerji, coğrafi sınırlar gibi maddi unsurlar üzerinden düşünmek, alan sınırlaması olur. Son katıldığımız Pekin Kitap Fuarında, küçük ve emniyetli limanlarımızda yüzmekle okyanusa açılmanın arasındaki derin farkı gördük sözgelimi. Bizde bir kitabın ortalama baskısı 1500/3000 arasında seyrederken ve bu baskı 1 yıl içinde eridiğinde normal karşılanırken, Çin’de orta seviyede satan kitabın baskısı 25/28 milyon. Telif ve çeviri eserlerin koordinesini Kültür Bakanlığı ve Dışişleri birlikte yürütüyormuş Çin’de. Edebiyatına, tarihine ve sanatına kültürel olduğu kadar diplomasi etkinliği/ülküsü olarak da bakan bir devle karşıkarşıyayız Çin dendiğinde. Çin kütüphanesinden en kapsamlı çeviri hareketini koordine eden ülke ise İsrail, İbraniceye çevirdiği 900bin civarında Çince eserden bahsediliyor. Dudak uçuklatıcı rakamlar değil mi... Bastil Gününde kendisini dondurmuş CHP ezberinin, resmi ideoloji şovenliğinin bu Yeni Dünya hakkında hiçbir hazırlığı yok!

‘’Restorasyon’’ veya ‘’ihya’’... Yeniden hayat buluş, zamanın yeni döngüsü, kıvrımı, kavşağı hakkında gerçekçi olduğu kadar, özgüvenini geçmişle gelecek arasında yeniden dokuyan enerjinin ismi...