Başı ağrımadan...

Elazığspor, puan cetvelinin son sırasında... Üstelik ligin en çok gol yiyen takımı ve en fazla kırmızı kart gören ekip... Haftalardır galip de gelemiyorlar... Teknik direktörleri Okan’ın soyadı Buruk olmasın da, ne olsun?

G.Saray, feleğin ağır sillesini yemiş bu takım karşısında; daha 7. dakikada 2-0 öne geçmiş olmayı pek marifet saymamalı... Ama önemli olan, bu iki golde farklı (Ve hatta değerli) iki şeyin olması!

İlki, Drogba’nın birinci goldeki asisti; usta işiydi... İkincisi, Burak’ın serbest atışındaki “Gol budur” dedirten görsel zenginlik... Atıldığında, insanı ayağa kaldıran bir gol.

Elazığ’a iki gol atmak değil, böylesine goller atmak güzel!

***

Daha bismillah bile diyemeden fark ikiye çıkınca; ciddi stratejiler üzerine kurulu futbol oynamak zorlaştı. Birçoğu kuralına göre değil, kafasına göre takılmaya başladı. Birileri “Alın topu, keyfini çıkarın” demiş gibi; duruma uygun bir oyun süreci geldi. Ciddi desen ciddi değil ama, kötü desen kötü de değil... Mesela, bu beni hiç rahatsız etmedi. Aksine beğendim bile!

Atan atmış yiyen yemiş olmanın getirdiği rahatlık ve gerilimsiz atmosfer, keyif verdi bile denilebilir. Düşünün, Melo gibi her şeye hazımsız bir adamın ayağına basıp ayakkabısını çıkarıyorlar; tepkisi yok... Yalnız  bu mu, kendisine yapılmış kimbilir kaç tane faule; “Olur böyle şeyler” tavrı takındı. Rüyada görsem inanmam, ama oldu!

Lokum gibi maç buna derim!

***

Burak’ın, özellikle maçın ilk yarısı içinde; güç durumda ve ters açıdayken, üstelik markaj altındayken çıkardığı ani şutların hem isabetine hem de sert gidişine şaştım. Aferini hak eden bir gelişme...

Yekta; Mancini’nin ona bağışladığı “Orta sahanın liderliği” görevini, bir daha kendisine teslim edilmemek üzere kötü kullanıyor. Yeteneği var, hırsı yok. Zora gelmeyi sevmiyor. Ruhsuz bir futbolcu... Sonucuna katlanır!

G.Saray en rahat maçını kazandı.