Başındaki sömürge şapkasını çıkar, öyle konuş!

Batı’nın kendi içindeki tartışmasından “ekmek çıkarmaya” çalışmak da ne oluyor muhterem? 

Neden “fobiklere” malzeme üretiyorsunuz?

Tamam, sizin İslam’ınız daha iyi. Dinler arası diyalogunuz var. Dünyada örgütlenmiş güçlü bir istihbarat ağına sahipsiniz. Muazzam bir lobi faaliyeti yürütüyorsunuz. Ama kendinizi bu şekilde ortaya koymanız, İslam’a yönelik kategorik bakış açısını değiştirmiyor. Yani, yeminli İslamofobikleri teskin etmiş olmuyorsunuz.

Fransa bile “Avrupa’nın 11 Eylül’ü” demedi.

Siz diyorsunuz.

Hollande bile, “ifade hürriyetine yönelik saldırı” ifadesiyle yetindi, ötesine cesaret edemedi. Ötesine geçmenin yükleyeceği “sorumluluğu” taşımak istemedi...

Siz ötesine geçtiğiniz gibi, bir de “ekol” ve “meşrep” yargılaması yapıyorsunuz.

Laiklerimiz farklı mı?

Pek bir örtüştünüz son zamanlarda. Fransa’daki terör saldırısı safları sık tutmanızı sağladı.

Durduk yerde “öfke büyüten” (artık inanç sahiplerinden nefret ediyorlarmış, bazılarının yüzlerine bakmak istemiyorlarmış) laiklerimize de şunları söylemek isterim:

Bir terör saldırısıdır bu...

Amasız, fakatsız, lakinsiz kınamamız gereken bir terör saldırısı...

Bu saldırıya icbar eden “nedenleri”, Batı’nın kendi içinde yaşadığı sorunları, yabancı düşmanlığını, İslamofobiyi, şunu bunu tartışabiliriz. Bunu tartışmalıyız da... Konunun Avrupa Birliği fikriyatıyla ilişkisini de kurcalayabiliriz. Fransız entelektüelleri, “AB, 19. yüzyıldaki sömürgelerini kaybetmiş Avrupa için son tutamaktır, bir zorunluluktur” der. Bazıları, Avrupa Birliği düşüncesinin “öteki düşmanlığı temelinde yükseldiğini” söyler. Tersini söyleyenler de var... Avrupa’nın yaşadığı kriz, belli ki, içine aldığı “öteki”nin varlığından kaynaklanıyor. Buradan yola çıkarak, Türkiye’ye yönelik rezervi de konuşabiliriz.

Fakat, meseleyi “inanç”la açıklamak da ne oluyor?

İnancın (inançların) icbar ettiği bir terör saldırısı mıdır bu?

Saldırıyı kınayalım, en ağır sözcüklerle mukabelede bulunalım, “eli silahlı canilerden duyduğumuz tiksintiyi” dile getirelim ama Avrupa’nın krizine işaret eden “bakışı” da görelim lütfen...

İnsanlığa “değerler” armağan etmekle övünen uygar Batı, son çeyrek yüzyılda, bu “değerlerin” altını boşaltan ve ancak “travma” sözcüğüyle açıklayabileceğimiz bir politikaya saplandı. Yeni bir“bakış” edindi.  

Kendi varlığınızı (laikliğinizi, sekülerliğinizi, aydınlanma fikriyatına duyduğunuz derin saygıyı, İslam’a yönelik nefretinizi) hatırlatmanız, bu bakışı değiştirmiyor. Bu bakışın yaydığı “hastalığı” iyileştirmiyor.

Kaldı ki, sömürge şapkasıyla poz verdiğinizde, kendinizi kurtarmış ve “muteberler” safına oturtmuş olmuyorsunuz.

Cezayirli Muhammet’in pasaportuyla, Türkiyeli Ümit’in pasaportu arasında bir fark yok. Yani, o bakışı (yabancı düşmanlığına dayalı hastalıklı bakışı) temellük etmiş Batı, ikiniz arasında bir fark görmüyor. Aynısınız. Aynı kültür ve inanç dairesine mensupsunuz. Ve aynı kaderi üleşeceksiniz

Hayır, ceffelkalem Batı’ya saldırın, Batı’dan türeyen değerleri itibarsızlaştırın, “Batılıyı şeytanlaştırın” demiyorum... Bunu zaten yapmayın.

Konumunuzu ve dışarıdan nasıl görüldüğünüzü bilin.

Kolonyal olmayın.

Ülkenizden, mahallenizden, değerlerinizden, insanlarınızdan nefret etmeyin.

Hastayı azdırmayın ki, “iyileşmeye” katkınız olsun