Batýlý ülkelerin pek çoðu arþivlerini makul bir süre sonra araþtýrmacýlarýn incelemesine açarlar. Konunun hassasiyetine göre bu süre bazý belgeler için 25 yýl olurken, bazý belgeler 50 yýl, bazýlarý ise 75 yýl geçtikten sonra açýlýr. Elbette kimi bilgiler kýyamet gününe kadar sýr olarak kalýr. Açýlan belgelerde güncelliðini koruyan kimi konular ve ulusal çýkarlara zarar verebilecek bilgiler kapatýlarak belgenin geri kalaný verilir.
Þu ana kadar açýlan arþiv belgeleri incelendiðinde Batý’nýn karanlýk yüzü çok net bir þekilde ortaya çýkýyor. Örneðin ABD ve Ýngiltere arþiv belgelerinden izin verilenlerini bile incelediðinizde pek çok halk hareketinin aslýnda istihbarat birimlerince tertiplendiðini görüyorsunuz. Son 60 yýlda birçok darbenin ve rejim deðiþikliðinin arkasýndan da CIA çýkmýþtýr. CIA’in rejimini deðiþtirdiði ülkeleri alt alta yazsanýz uzun bir listeye sahip olursunuz.
Kýsacasý bundan 25 yýl, 50 yýl ve 75 yýl sonra Washington’da veya Londra’da bugünün istihbarat dosyalarý açýldýðýnda bugün yaþanan pek çok toplumsal olayýn aslýnda ne kadar yapay olduðu, demokratik ayaklanmalar sandýðýmýz pek çok kalkýþmanýn bizzat istihbaratçýlar tarafýndan dizayn edildiði veya yönlendirildiði de ortaya çýkacaktýr.
Nasýl ki bugüne kadar Küba’dan Ýran’a, Tibet’ten Panama’ya kadar pek çok ülkede kitleler istihbarat birimlerinin yardýmýyla birbirine düþmüþse, bugün ve yarýn da bu kural zor deðiþecektir.
***
Bu demek deðildir ki toplumlarýn hiçbir iradesi yoktur. Elbette büyük devletler dünyayý istedikleri gibi yönetiyor deðiller. Onlarýn da hesaplarý tutmuyor. Irak ve Afganistan bunun en açýk kanýtlarýdýr. Ne var ki bu örnekler dahi kitlelerin ve yöneticilerin dýþ kullanýma ve manipülasyona ne kadar açýk olduðu gerçeðini deðiþtirmiyor.
Bu kural modern Türkiye için de geçerli olmuþtur ve dýþ istihbarat birimleri neredeyse her askeri darbenin içinde yer almýþlardýr. Hatta diðer ülke güvenlik birimleri ülkemiz birimlerinin içine sýzacak, yerleþecek kadar ileri gitmiþlerdir. Kimse tersini ispat için boþuna uðraþmasýn, Türkiye’de dýþ baðlantýsý bulunmayan bir tek askeri darbe dahi yaþanmamýþtýr.
Türkiye’nin son 10 yýlýna baktýðýmýzda ise ABD’ye, Ýsrail’e, BM’ye, NATO’ya, Rusya’ya, Çin’e, Suriye’ye ve Ýran’a vs. kafa tutan, birilerinin yörüngesinden çýkan, kafasýna buyruk hareket eden bir ülke ile karþý karþýyayýz (Mesela Mavi Marmara’yý hatýrlayýn)... Türkiye’nin Batý’ya olan ihtiyacý da her geçen gün azalýyor (IMF’e olan borçlarýn daha geçen ay kapatýldýðýný unutmayýn). Böyle bir Türkiye pek çok ülkenin hiddetini üzerine çekiyor ( Netanyahu’nun 2010’da Erdoðan’ý hükümetten düþürmek için adeta yemin ettiðini unutmayýn).
Tüm bunlara bir de Arap Baharý’nda Türkiye’nin izlediði aktif politika eklendiðinde iþler iyice karýþýyor. Kýsacasý Türkiye’de istikrarsýzlýk uman ve hükümeti düþürmek isteyen pek çok aktör var. Buna bir de içerideki potansiyeli eklediðinizde ateþle barut buluþmuþ oluyor.
Son 10 yýlda kansýz ve sessiz bir devrim gerçekleþtiren Türkiye’nin kalkýþa geçmiþ bir uçaðý andýran hali içeride ve dýþarýda hoþnut olmayan azgýn gruplar yaratýyor. Doðal olarak bu gruplar Türkiye’nin her sorununu istikrarsýzlaþtýrma aracý olarak görüyor ve her çatýþma fýrsatýný kullanmaya çalýþýyor.
Sonuç olarak, eðer kendinizi 25 yýl sonra CIA’in gizli belgelerinde ‘iþbirlikçi’ veya ‘yönlendirilen unsur’ olarak görmek istemiyorsanýz, yani ülkenizi gerçekten seviyorsanýz, iktidarla hesabýnýzý sokakta deðil, sandýkta görünüz.