Son günlerde bir taraftan “barýþ” mesajlarý duydu Türkiye, bir taraftan kavga gürültüleri... Ýlki, Diyarbakýr’dan, Nevruz gününde geldi. Abdullah Öcalan’ýn yolladýðý ve kitlelere okunan mektup, barýþ sürecine dair eleþtiriler getirse de, sürecin devamýna dair ýsrarlý olmasý açýsýndan önemliydi, sevindiriciydi.
Tabii mesele sadece devlet ile PKK arasýndaki “barýþ” deðil, Türkiye’nin en büyük uzun vadeli problemi olan “Kürt sorunu”nun çözümü. Aslýnda, epeydir savunduðum gibi, bu sorunun öyle nihai bir çözümü de yok, sadece “silahsýzlandýrýlmasý” aciliyet taþýyor. (Bu arada, bu konuyu ele alan “Kürt Sorununu Yeniden Düþünmek” adlý kitabýmýn epeydir sorulan yeni baskýsýnýn yeni ve kapsamlý bir önsözle geçen ay Doðan Kitap’tan yayýnlandýðýný da belirteyim.)
Bugün, söz konusu silahsýzlandýrma hedefine doðru yürüdüðü için, baþta hükümet olmak üzere “çözüm”e ortak olan herkese teþekkür etmemiz lazým.
Ancak Kürt sorunun ateþini düþürürken, yeni sorunlar türer, yeni gerilimler ve kavgalar ortaya çýkarsa, nicedir aradýðýmýz huzura kavuþmuþ olmayýz. Tam tersine, eski Türkiye’nin eski kavgalarý kapanmýþ, ama yeni Türkiye’nin yeni kavgalarý baþlamýþ olur. Bu yeni sorunlarý çözebilmek için eski Türkiye’nin reflekslerine baþvurmak ise, eskiden hangi sonucu vermiþse yine ayný sonucu verir: Sorunlarý derinleþtirir.
Bu tehlikeden sakýnmak için, iktidar kanadýnýn yapýcý eleþtirileri ve alternatif yaklaþýmlarý deðerlendirmeye açýk olmasýnda sonsuz fayda var.
Bu noktada Sayýn Cumhurbaþkaný’nýn yaklaþýmlarýnýn muhafazakâr dünyada bilhassa dikkate alýnmasý gerektiði kanaatindeyim.
Örneðin, son dönemde, Sayýn Gül de “paralel devlet” iddiasýný ciddiye aldýðýný gösteren açýklamalarda bulundu. “Bir devlet içerisinde ayrý bir devlet olamaz, ayrý yapýlanmalar asla olamaz” uyarýsýný yaptý. Ancak buradan yola çýkarak bir toplumsal kesimi, onun sivil faaliyetlerini hedef alan bir söylem kullanmadý. Aksine, bu kritik ayrýmýn gereðinin altýný çizdi. Yurt dýþýndaki Türk okullarýna dair, “Bazýlarýnýn açýlýþýna gittim, güzel faaliyetleri var, bu iþe karýþtýrmamak lazým” dedi.
Ayný þekilde, Sayýn Gül, Türkiye’nin barýþ ve istikrarýný hedef alan uluslararasý bir komplo olduðu görüþüne de þerh düþtü. Eskiden beridir Türkiye’ye (yahut mevcut AK Parti iktidarýna) fanatikçe hasým çevreler olduðunu teslim etti. (Bu çevrelere karþý AK Parti’yi dýþarda en çok savunmuþ kalemlerden biri olduðumu da þahsi bir dipnot olarak belirteyim.) Ancak Sayýn Gül, yakýn zamana kadar Türkiye’nin reformlarýný öven çevrelerin de son 1-2 yýlda eleþtirel hale gelmesinin artniyet ile açýklanamayacaðýný, özeleþtiri gerektirdiðini hatýrlattý.
Son olarak Sayýn Gül’ün Twittter konusundaki tutumu da kayda deðerdi: Hakaret ve benzeri suçlar iþleyen tekil hesaplar elbette bir þekilde bloke edilmelidir, ama Twitter’ýn toptan engellenmesi yanlýþtýr. Suç iþleyen internet sitelerinin kapatýlmasý, ama genel bir internet yasaðý getirilmeyiþi gibi.
Vurgulamak istediðim, bugün Türkiye’yi etkisi altýna alan “topyekun savaþ” psikolojisinin alternatifi olduðudur.
Olaylara biraz dýþarýdan bakýlýnca, bu alternatifin elzem olduðu da görülecektir. Çünkü herkesi ve tüm memleketi tahrip eden bu politik savaþýn bitebilmesi, ancak taraflarýn birbirine “çýkýþ kapýsý” býrakmasýyla mümkündür. Aksi halde olay bir ölüm-kalým mücadelesi olarak sürer ve kimse ölüme razý olmayacaðý için de çatýþma sürekli derinleþir.
Sanýrým, önümüzdeki dönemin tablosunu þekillendirecek olan en önemli faktör, gelecek pazar yapýlacak olan seçimin sonuçlarýndan da çok, söz konusu strateji farklarý olacaktýr.
Allah’ýn sonumuzu hayýr etmesi dileðiyle...