Firari zihin, düþünce evreninden kaçmýþtýr. Þimdi baþka düþüncelerin peþinde koþar. Hepsine kucak açar. Tarihselci olur, Vehhabi olur, modernist olur, Selefi olur. En azýndan bu düþünce dünyalarýnda gezer ve onlarla hayata bakar. Batý ya da Doðu fark etmez. Arap veya Fransýz da olabilir. Yeter ki Anadolu olmasýn, Türkiye olmasýn. Babasýyla gelen, ailesiyle kazanýlan, þehri ve üniversitesiyle elde edilen düþüncelerden nefret eder. Varlýðýný varlýk yapan bütün unsurlardan tiksinir. Bir hýnç duyar "düþünce evine" karþý. Burada nefessiz kalýr. Bir an önce ondan kurtulmak ister. Bundan dolayý hangi düþünce olursa olsun onun peþine düþer. Yeter ki kendi düþünce evi olmasýn.
"Ýki gündür Medine'deyim. Ne basýnda Mescidi Nebi'de ne de sokakta Rasulullah'ýn doðumu veya doðum haftasý diye bir emareye rastlamadým. Hatta mescitte rastgele insanlara sordum, kimsenin bir þeyden haberi yok. Din yalansýz, Anadolu Ýslam'ý hurafesiz olmaz".
Bir firari zihnin aðzýndan dökülenler bunlar. Medine'de Mevlit veya Hz. Muhammed'in doðumunun kutlanmadýðýný söylüyor ve bundan zevk duyuyor. Arabistan'ýn resmi mezhebi ve hatta resmi ideolojisi Vehhabilik. Vehhabi düþünce, Ýslam kültüründen nefret eder. Ýki yüzyýldýr, hepsine hurafe diyerek yok ediyor. Ne mezarlar, ne türbeler, ne de evler býraktý geriye. Yerlerine devasa beton binalar dikti. Ziyaeddin Serdar'ýn dediði gibi Mekke, Las Vegas oldu!
Firari zihin bunu biliyor mu acaba? Kendi düþünce vatanýndan kaçmak adýna sýðýndýðý bu Suud ve Vehhabi pratiðinin farkýnda mý? Bunlar üzerine düþünmez. Onlarýn hurafe reddiyesinin sosyolojik ve politik baðlamlarýna dönüp bakmaz. Oraya sýðýnarak oradan kendi varlýðýna bakar. Bu bakýþta da Anadolu Müslümanlýðýný hurafe görür. Hurafeyi bile eleþtirirken Anadolu'yu ret eder. Oysa Kadýzadeler de, Nakþi Müceddidiye de Anadolu coðrafyasýnda hurafeye karþý nice mücadeleler vermiþtir.
Firari zihin tarihselcidir. Fakat kendi tarihini reddeden bir tarihselcilik! Ýlginç deðil mi? Alman Tarih Okulunun geliþtirdiði tarihselcilik akýmý, tam tersine ciddi manada Alman tarihini önemser. Alman aklýnýn tarih içinde somutlaþtýðýný söyler. Düþüncenin tarihle beraber meydana geldiðini savunur. Fakat bizim tarihselciler, Ýslam'ýn tarih içindeki açýlýmlarýyla geliþen kültürün hepsini hurafe görür. Tarihselcilikle tarihini inkar eder. Mezhepler, tasavvuf, gelenekler gibi müktesebatý yok sayar.
Firari zihin selefidir. Yöntemsel olarak öyledir. Kur'an Kur'an diyerek yine Ýslam'ýn bütün tarihi, kültürel ve toplumsal mirasýnýn üzerini çizer. Selefiler hadis der, onlar da Kur'an. Ýkisi de büyük bir mirasý ret ederek otantik olaný arar. Otantik olaný kültürü ve tarihi ret ederek bulmaya çalýþýrlar. Hurafe tasfiyesi yapalým derken tarihin ve kültürün tasfiyesini yaparlar.
Firari zihin modernisttir. Modernite onlar için kurtuluþtur, bilimdir, çözümdür. Çoðunlukla modernitenin en kaba fikriyatý olan pozitivizmden yararlanýr. Bu güzergahta evrimci, ilerlemeci, mitolojiden arýnýk inancýn ve bilim yüceltisinin peþinde koþar. Modernitenin bugün yine modernite tarafýndan ciddi bir þekilde eleþtirildiði bir durumda, onlar adeta geç kalmýþ modernler olarak hareket ederler. Bu nedenle firari zihin, geç kalmýþ modernliktir.
Firari zihin, kendi düþünce evini inkâr etmekle içine girdiði çatýþma ve korkuyu aþmak için "derin ideolojinin" meþruiyetine baþvurur. Bunun için de Kemalizm'i yüceltir. Bu ideoloji ve çevrelerle kendisine bir güvenlik alaný inþa eder. Ontolojik güvenliðini saðlamak için bu zihniyete teslim olur. Kapýsýnda kabul görmek için tövbekâra döner.
Firari zihin, ne kadar çok ideolojiye koþuyor! Yeter ki kendi düþünce evinde olmasýn bunlar. Yeter ki onu modern göstersin, bilimci göstersin.