Başka lider var mı ki?

Muhalefet partisi yöneticilerinin Cumhurbaşkanlığı konusundaki yorumlarını okuyunca insanı gülme alıyor. Yüzde 50 oy almış birisinin niçin Cumhurbaşkanı olamayacağını anlatmaya çalışmaları ister istemez bir komiklik üretiyor. Doğrusu Başbakan Erdoğan karşısında içine düştükleri acziyet halinde konuşmaları, hamle yapmaları, rekabete girmeleri çok kolay değil. 

‘Sivil ve siyasetdışı aday’ önerisinde bulunan Kemal Kılıçdaroğlu ‘halkın seçtiği makam’daki kişinin ‘halkın seçeceği makama’ gelmesinin doğru olmayacağını söyleyerek çok ilginç bir değerlendirme yapmıştı!

Ardından toplumun yüzde 50’sinin AK Parti’nin karşısında olduğunu söyleyerek daha düşük yüzdedeki diğer partilerin karşısında (CHP’nin yüzde 75, MHP’nin yüzde 86) daha büyük bir kitle olduğunu itiraf etmişti.

Bütün kamuoyu araştırmalarında diğer parti başkanları yüzde 10’un altında kalırken yüzde 50’ler oranında Türkiye’nin en çok güvenilen, sevilen ve desteklenen lideri görülen Erdoğan’ı kutuplaştırıcı bir kişi olarak takdim etmesi de işin cabası.

Gerçekten de siyasi tarihimizde liderler arasındaki makas hiç bu kadar açılmamıştı. Liderlik ölçümü yapan anketlerdeki yüzdelere bakınca aslında bir tane lider olduğu, bir de bulundukları makam sebebiyle ismi zikredilen ‘genel başkanlar’ olduğu anlaşılıyor.

Türk siyasi tarihi Atatürk, İnönü ve Menderes’ten sonra Özal, Demirel, Erbakan, Türkeş gibi güçlü siyasi liderlere tanıklık etti. Özal’ın ölümünden ve Erbakan’ın kısa süren iktidarından sonra ise siyaset hem liderler hem de iktidarlar açısından son derece zayıf bir döneme girdi. Bugünkü noktadan bakınca Erdoğan’ın büyük liderler arasına girdiği söylenebilir.

Erdoğan hem siyasi geçmişiyle, hem de halihazır siyasi performansıyla farklı bir kategoride yer alıyor.

Teşkilatçılığın en alt kademelerinden tırnaklarıyla kazıyarak en üst noktalara tırmanabilmek kolay değildir. Erdoğan’ın AK Parti’ye kadarki siyasi hayatı da büyük bir siyasi başarı öyküsüdür, Türkiye’nin en büyük siyasi hareketini kurarak 12 yıl Başbakanlık yapabilmesi de büyük bir siyasi başarı öyküsüdür.

Yeni bir siyasi kulvar açmak ve kurduğu hareketi zirveye taşımak ciddi bir mücadeleyi ve zihniyet devrimini gerektirir. AK Parti daha kurulmadan büyük bir kara kampanyaya maruz kalmış, gizli gündem, takiyye, irtica gibi tartışmalarla boğulmak istenmiştir. Önyargıları kırabilmek ve algı operasyonlarına göğüs gererek ayakta kalabilmek başlı başına bir başarıdır. Erdoğan yeni bir parti, yeni bir siyasi kimlik, yeni bir siyasi marka üretmiştir.

Bugün otoriter, gerilimci, kutuplaştırıcı gibi yakıştırmalar yapılan Erdoğan daha yeni 30 Mart’ta yüzde 45.5 oy almıştır. 

İnsanları etkileme, kendine inandırma, sevdirme, duygudaşlık oluşturma, kitleleri peşinden sürükleyebilme önemli LİDERLİK özelliğidir. Erdoğan bunu başarmış, halk üzerinde sevgi, güven ve inanç oluşturmuştur. Kimilerince hor görülen Erdoğan, topluma özgüven aşılamış ve büyük düşünmeye alıştırmıştır.

Eğer bugün Türkiye bir zihniyet devrimi gerçekleştirmiş ve tarihi başarılara imza atmışsa bunda Erdoğan’ın ‘dönüştürücü liderliği’nin büyük etkisi vardır.

Erdoğan, laiklik, milliyetçilik, demokrasi, sosyal devlet gibi birçok kavramı pozitif kodlamayla halka sunmuş, birçok alandaki açılımlara toplumsal destek üretmiştir. Değişimin arkasındaki toplumsal destek Erdoğan’a duyulan güvenle artmıştır. 

Ülkesini ve partisini çok büyük badirelerden ve krizlerden kurtarabilen bir insana ‘kırılganlık üreten lider’ muamelesi yapmak büyük haksızlık olur.

Erdoğan’ın maruz kaldığı saldırılar kolay kolay başedilebilecek saldırılar değildir.

Muhalefet sözcüleri komik duruma düşmemek için Erdoğan’a yönelttikleri eleştirileri önce kendi genel başkanları için düşünmelidir. Ve eğer toplumu daha fazla kucaklayacak isim önerileri varsa onları da önce kendi partilerine genel başkan yapmalıdır.