Başkalarına çok kızdık, biraz da kendimize bakalım

Her defasında aynı rutin tekrarlanıyor: Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından her yıl yayımlanan ‘İlerleme Raporu’, içerdiği hükümete övgüler sebebiyle içinde medyanın önemli bir bölümünün de yer aldığı muhalifler tarafından beğenilmiyor; aynı raporun hükümete yönelik eleştirileri ise hükümet ve hükümete yakın olanları kızdırıyor...

Bu defa da beklenen oldu: Hükümetin reformcu adımlarını övdü Komisyon ve muhalifleri şaşırttı; Gezi Parkı eylemleri üzerinden yönelttiği eleştiriler ise hükümeti rahatsız etti.

AB’nin her yaptığını, yayımladığı her raporu beğeniyor değilim; Türkiye söz konusu olduğunda sergilediği beğenmediğim pek çok tavrı var AB’nin; ancak son raporun genel havasından memnun kalmayanları anlamakta da zorlanıyorum.

Genel hava Türkiye’nin doğru istikamette yol aldığına işaret ediyor. Hükümet demokrasi ve özgürlüklerin genişletilmesi konusunda daha önce kimsenin hayal bile edemediği adımlar attı, atmaya devam ediyor... Elbette bu yolda henüz atılmamış, atılacak çok adım var; ancak bazı karamsarlarla kötü niyetlilerin iddia ettiği gibi, Türkiye AB perspektifinden uzaklaşmıyor...

Tersine, her yeni adım bizi o hedefe biraz daha yaklaştırıyor.

Rapor ‘Gezi Parkı’ olaylarını bizdeki bazıları gibi anlamsız noktalara çekmiyor; orantısız güç kullanımına ve sonrasında beliren ‘kutuplaşma tehlikesi’ne işaret ediyor...

Güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanması hükümetin bazı üyelerinin şikâyetlerine de konu olmuştu; zaten şikâyetleri araştırmak üzere açılmış idari soruşturmalar da var...

‘Kutuplaşma tehlikesi’ ise ciddi ve somut bir gerçeklik... Sokaklara taşıp tahripkâr davranışlarda bulunanlar o gün olduğu gibi bugün bile bir ‘cephe’ oluşturma siyaseti güdüyorlar; Gezi Parkı’nda çevre duyarlılığı eksenli eylemlerin olduğundan farklı algılanıp şiddetli bir tepkiyle karşılanması da bir ‘karşı-cephe’ oluşturdu.

Bugün de ‘’Gezi Parkı’’ denildiğinde iki farklı ‘imge’ geliyor insanların aklına ve bu durum da kutuplaşmanın devamına yol açıyor...

Üslûbuna, gereksiz ayrıntılara boğulmasına, Türkiye’nin beklentisi istikametinde fasıllar açmama ayıbına temassızlığına kızabiliriz ‘İlerleme Raporu’nun; doğru tespitlerine kızmakla ise ancak kendimiz kaybederiz...

Nitekim, AB’nin ilerlemeden sorumlu yetkilisi Stefan Füle, raporun açıklanması sonrasında, Türkiye hazır olduğu halde şimdiye kadar açılmamış önemli başlıkların bu dönemde ele alınması yolunda bir çağrıda bulunma ihtiyacı hissetti. Bu, AB’nin kendi eksikliğini itirafı anlamına geliyor; hükümet bu hafif aralık bırakılan kapıyı kullanarak ilişkilerin yeniden canlandırılmasını sağlamalıdır.

Yalnız bu kadar mı? Hayır.

Şu ‘Gezi Parkı’ konusunda da bir yeniden değerlendirmeye ihtiyaç var.

Kamuoyu, eylemlerin sonradan saptırılarak farklı yönlere çekilmek istendiğinin, tahribatların farkında; ancak verilen tepkilerin bazısını anlamakta da zorlanıyor aynı kamuoyu...

Özellikle de dış kamuoyu...

Zorlanıyor kendini anlatmakta Ak Parti, hükümet ve Türkiye; bu da —aynı sırayla— kişi ve kurumların zarar görmesine yol açıyor. Keşke bayramı vesile edip algı düzeltmeye yarayacak bir girişimde bulunulabilseydi.

Bayram henüz bitmediğine göre vakit hâlâ geçmiş sayılmaz.